Kaotik Hukuk Sisteminde Meslek Alanlarına Müdahaleler

Yazar- Av. Berna Çelik, TMMOB Mimarlar Odası Hukuk Danışmanı 7 Aralık 2018 Cuma

16 Nisan 2017 tarihli Anayasa değişikliklerinin 24 Haziran 2018 tarihinde yürürlüğe girmesinin ardından 7142 sayılı Yetki Kanununa dayalı olarak mer’i mevzuatın Anayasa’ya uyumu çerçevesinde yüzlerce kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapıldı. Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu’nun yetkilerinin Cumhurbaşkanına devredildiği kanun hükmündeki kararnameler arasında 7 Temmuz 2018 tarihli 700 sayılı KHK ile 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’nun “ Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği üzerinde, Bayındırlık Bakanlığınca; ihtisas dallarına göre Odalar üzerinde ise, ilgili bakanlıklarca idari ve mali denetim yapılır. İlgili Bakanlıklar; “Bakanlar Kurulu” Kararnamesi ile tesbit edilir.” Ek 3. Maddesindeki Bakanlar Kurulu ibaresi de Cumhurbaşkanlığı olarak değiştirildi.

Bakanlıklar ve bağlı kuruluşlar 703 sayılı KHK ile teşkilat kanunları yürürlükten kaldırılarak lağvedilirken kamu teşkilat yapısı Cumhurbaşkanlığı Kararnameleriyle yeniden şekillendirildi. Daha önce Bakanlıklara bağlı olan ilgili, ilişkili kurum ve kuruluşlar Cumhurbaşkanlığına bağlandı, onaltı Bakanlık, dokuz Kurul ve dört Ofis kuruldu.

Devlet Denetleme Kurulu Hakkında 5 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ise kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında yapılacak denetlemeler ile ilgili düzenlemeleri kapsamaktadır.

1 Nisan 1981 tarihinde Milli Güvenlik Konseyi tarafından çıkarılan 2443 sayılı Kanunda, Devlet Denetleme Kurulu’nun kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları üzerinde inceleme ve araştırma yapma yetkisi bulunuyordu. Bu çerçevede Cumhurbaşkanlığının görevlendirmesiyle DDK tarafından 2008 yılında hazırlanan “Kamu Kurumu Niteliğinde Meslek Kuruluşları Hakkında Araştırma ve İnceleme Raporu”nda yer verilen değerlendirme ve sonuçlar tartışma konusu olmuştu. Sonrasında ardı ardına çıkan yasa ve yönetmeliklerle mühendis ve mimar odalarının yetkileri ve gelir kaynakları kısıtlanırken, Bakanlıklarca idari mali denetim yapma girişimleriyle meslek odaları üzerinde yoğun baskılar kuruldu.

Ancak 5 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde, Cumhurbaşkanının DDK eliyle kamusal ve özel alandaki denetim ve kontrol gücünün arttırıldığını görüyoruz. Kararnameyle; kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının denetimi DDK’nın görev kapsamına dahil edilirken; “Grup başkanı; denetlemeler sırasında denetimi güçleştiren veya engelleyen davranışlarda bulunan, görevde kalması halinde kamu zararını artıracağı anlaşılan, suç delillerini karartacağı anlaşılan, kamu hizmetinin gerekleri yönünden görevi başında kalmasında sakınca görülen her kademe ve rütbedeki görevliler hakkında görevden uzaklaştırma tedbiri uygulayabilir veya bu tedbirin uygulanmasını yetkili makamlara önerebilir” (m.6/1) düzenlemesiyleKurulun bir üyesinemeslek kuruluşlarının organlarında görev yapan kişileri gerektiğinde görevden uzaklaştırma yetkisi tanınmaktadır.

Anayasa’nın “Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları” başlıklı 135. maddesinin 5. fıkrasına göre, “Bu meslek kuruluşları üzerinde Devletin idari ve mali denetimine ilişkin kurallar kanunla düzenlenir.”

Anayasa hükmünden anlaşılacağı üzere; kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarının denetimine ilişkin kuralların, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kanunla düzenlenmesi gerekmekte olup, 5 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin meslek kuruluşlarının denetimi ve organlarının görevden uzaklaştırılmasını öngören yukarıda yer verilen hükümleri, Anayasa’ya aykırıdır.

Anayasa’nın 135. maddesinin 6. fıkrasına göre, “Amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının sorumlu organlarının görevine, kanunun belirlediği merciin veya cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkeme kararıyla son verilir ve yerlerine yenileri seçtirilir.”

6235 sayılı TMMOB Kanunu’na 1983 yılında 66 sayılı KHK ile eklenen Ek-4 Maddesinde “Amaçları dışında faaliyet gösteren Birlik ve odaların sorumlu organlarının görevlerine son verilmesine ve yerlerine yenilerinin seçilmesine, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının veya bulundukları yer Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, o yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesince basit usule göre yargılama yapılarak karar verilir ve dava en geç üç ay içinde sonuçlandırılır.”denilerek meslek kuruluşlarının organlarının görevlerine ancak bir yargı kararıyla son verilebileceği kanunla düzenlenmiştir.

Cumhurbaşkanının görevlerinin düzenlendiği Anayasa’nın 104. Maddesinin “Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.” hükmü gereğince 6235 sayılı Kanununda belirlenen denetim ve görevden uzaklaştırma usulleri karşısında 5 numaralı Kararnamenin meslek kuruluşları hakkında uygulama alanı bulunmamaktadır.

Anayasada kanunla düzenlenmesi öngörülmüş konularda çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile meslek kuruluşları üzerinde vesayet kurularak pasifleştirme hedeflenirken, ekonominin lokomotifi olarak düşünülen inşaat sektörünün önündeki engelleri kaldırmak için imar uygulamalarından meslek mensupları dışlanmakta, yapı üretiminde teknik inceleme ve denetim istenmemektedir. Ruhsat formlarından şantiye şefinin, yapı denetçilerinin ve proje müelliflerinin imzalarının çıkarıldığı Yapı Ruhsatı ve Yapı Kullanma İzin Belgesi Standardına İlişkin Tebliğ ile “İmar Barışı” olarak nitelendirilen 7143 sayılı Kanun bu çerçevede ele alınması gereken önemli düzenlemelerdendir.

İmar Kanunu’nun Geçici 16. maddesiyle, 31.12.2017 tarihinden önce yapılmış ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapılara; 31.10.2018 tarihine kadar başvurulması, 31.12.2018 tarihine kadar kayıt bedeli ödenmesi şartıyla yapı kayıt belgesi verilerek iskan izni verilmekte, kaçak yapılar meşrulaştırılmaktadır.

Her imar affında olduğu gibi, bu süreçte kaçak yapılaşma artmaktadır. İmar mevzuatına aykırı yapılara kullanma izni verilmesi, can ve mal güvenliğini hiçe saymak anlamına gelmektedir. Oysa 17 Ağustos 1999 tarihinde Marmara Bölgesi’nde meydana gelen ve 17 bin kişinin ölümüne neden olan depremden sonra, gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmayı teşvik eden imar affı politikalarından vazgeçilmesi gerektiği üzerinde ısrarla durulmuştur.

Kamu eliyle kaçak yapıların kullanımına izin verilirken; yapının depreme dayanıklılığı ile fen ve sanat norm ve standartlarına aykırılığından yapı maliki sorumlu tutulmaktadır. Anayasa’nın 5. maddesinde hüküm altına alınan Devletin “kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak” görevleri yani yurttaşların can ve mal güvenliğini tesis etme sorumluluğu askıya alınarak, herhangi bir teknik denetim süreci işletilmeden kaçak yapı malikinin beyanı esas alınmakta ve sorumluluk kabul edilmemektedir.

Devletin, yapı kayıt belgesi vererek kullanım bakımından yapının herhangi bir tehlike arz etmediğini kayıt altına aldıktan sonra sorumsuzluğunu öngörmesi, bir başka deyişle hem vatandaşa bedel ödettirip hem de doğacak risklerden kendisini bağışık tutması, sosyal hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı gibi Anayasa’nın 125. maddesinin “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” hükmüne aykırı bir düzenlemedir.

Hiçbir mesleki hizmet almayıp teknik denetimi yapılmayan riskli yapılara kullanım izni verilmesi Anayasa’nın “sağlıklı çevrede yaşama hakkı”nın düzenlendiği 56. Maddesi, konut hakkının düzenlendiği 57. Maddesi ile devlete verilen görevlerin ihmali anlamına gelir.

1993 yılında Ümraniye çöplüğündeki metan gazı patlamasında otuz dokuz kişinin hayatını kaybettiği gecekondu yıkımı nedeniyle yapılan başvuruda AİHM, Öner Yıldız/Türkiye davası olarak bilinen kararında “Ümraniye İlçe Meclisi ilgili yönetmeliklere uygun olmayan bir şehir geliştirme planı uygulamış ve bölgedeki kaçak yapılaşmaya engel olmamıştır; Çevre Bakanlığı Katı Atık Kontrolü’ne ilişkin Yönetmeliklere uyulmasını sağlamamıştır; zamanın Hükümeti de bina sahiplerine tapu vererek bu tip kaçak yapılaşmanın yayılmasını teşvik eden af yasları çıkartmıştır.” denilerek devleti sorumlu tutmuş ve tazminat kararı vermiştir.

Son yıllarda yatırım ortamının iyileştirilmesi amacıyla imar affı, yapı denetimi, kentsel dönüşüm ve daha pek çok yasa değişikliğiyle mimarlık ve mühendislik hizmetini dışlayan yapı üretiminin zemini oluşturulmakta ve sağlıklı çevrede yaşama hakkının güvencesi olan yasal düzenlemeler yürürlükten kaldırılmakta ya da uygulanmamaktadır.

Yazar- Av. Berna Çelik, TMMOB Mimarlar Odası Hukuk Danışmanı 7 Aralık 2018 Cuma