Kesintisiz “İmar Mobbingi” İle Sürdürülen “Mimari Soykırım!”;… “Nereye”(Quo Vadis) kadar?

Yazar- Metin Karadağ 29 Nisan 2021 Perşembe

Mimari Proje, “göndermeler”(imgeler/simgeler) de içeren “göstergelerden”(kanıtlardan) oluşur. Düşünceler de aynı şekilde “göndermeler”(imgeler/simgeler) de içeren “göstergelerden”(kanıtlardan) oluşur.”

Olabildiğince sorgulanarak ayıklanmış düşünceler toplamı olan “göstergeler”(kanıtlar), karşımıza bir bütün halinde “Mimari Proje” olarak çıkar.

Eskilerin deyimiyle: “Masada(düşüncede) bitirilmemiş Mimari Proje; yerinde de bitirilmemiş yanlarıyla, ömrü boyunca sırıtır durur…” sözünü unutmamakta yarar vardır mutlaka…

Sınırlı da olsa mühendislik eğitimini de içeren Mimarlık Eğitimi ve sonrasında mesleki yaşamdaki tasarım ve uygulama süreci; Mimari Proje içeriğindeki “Pozitif Bilim” öğelerini, en ince detayına kadar süreklilik içeren ve tecrübeyle de gittikçe artan bir “Fikri Takiple” sorgular… Böylece Mimari Proje bütünlük kazanır ve yerine oturur…

Mimari Proje ile varlık kazanan bir yapı, yalnızca ayakta durmakla yetinmez; içinde/üzerinde/çevresinde/yakınında/uzağında yaşayan insanlar tarafından bilinçli ya da bilinçsizce var olan her şey ile orantılanarak sorgulanmalara da direnmek durumundadır… Yaşam bulan Mimari Proje, bunu, onunla içiçe yaşayan insanlara ve ortamı oluşturan doğaya/çevreye borçludur… Mimari Proje’nin “Yer Seçimini”; insan ilişkileri ile birlikte doğal ve yapılı çevrede oluşan hukuk belirler…

“Hukukun tek kaynağı, insanlar arasındaki; insani, doğal ve açık olan her türlü ilişkilerdir…”  ilkesi, yalnızca insanları değil; doğal ve çevresel ve kültürel birikimleri de kapsayan bir biçimde Mimari Proje’nin bilimsel koşullara uygunluk taşıyan “Etik Kodlarını” da oluşturarak bağlar…

Bir Mimari Proje de hukuk dışına çıkıldığında insanlar gibi suç işleyebilir ve yargılanabilir… “Mimarlık Eleştirisi” de işte bu nedenle olmazsa olmaz bir şekilde “Kamu Yararı”na işgören bir niteliğe sahiptir.

Mimarlık Eleştirisi’nin kalitesi, topluma hizmet üretirken; en ayrıntılı bir biçimde hedeflediği ve gözettiği “Kamu Yararı” kapsamının niceliği ve ortaya koyduğu nitelik/kaliteyle oluşur ve gelişir…

Geçmişten bugüne birikerek gelen ve kalan mimari varlıklar toplamına eklenecek her bir yapı; “Uyumlu Doku Kültürü” sorgulamasını kendi özeleştirisi olarak varoluşunda yansıtmak ve “Saklı Haklar” yani oluşmuş “Hukuksal Birikimle” uyumunu sağlayarak huzuru, yani “Adaleti Güvenceli Hukuka” uyumunu göstergelerle kanıtlamak durumundadır…

“Metronom; yaşam müziğimizin ritimlerine nasıl tempo tutup katılabileceğimizi bize tıkırtılarıyla söyler…”

“Kötü Örnek Emsal Teşkil Etmez”(Su-i Misal Emsal Olmaz) ilkesi; kötü örneğin tekrar etmemesi, çoğalarak yayılmaması için gözardı edilmemesi gereken en önemli toplumsal uyarandır…

Tüm bunlar, Mimarlık Eğitimi sırasında Mimar Adayı/Mimarlık Öğrencisi’nden özellikle “Proje/Stüdyo Dersleri” kapsamında ince ince tekrarlarla istendiği biçimde; özellikle eskiz sınavlarında ya da mimari proje konu seçimi yapılmışsa sınırlı sürece yayılı tasarım taslaklarına yansıtılması istenir.

(Aklıma geldi; öğrenciliğimde Yapı ve Bina dersleri uygulama projeleri sonrasında başlayan “Proje/Stüdyo Dersleri”nde seçtiğim ve severek çizdiğim proje konuları: P1: “Çocuk Yuvası”; P2: “Ana-Çocuk Sağlığı Merkezi ve Dispanser”; P3: “İhtisas Hastanesi(Verem Sanatoryumu); P4: “Tatil/Ören Yeri’nde Otel” ve diploma projesi olarak da P5: “Kültür Merkezi” idi ve hepsi ayrı güzellikte heyecan veren maceralardı…)

“Aktarılarak Öğretilenler”in ve “Araştırırken Öğrenilenler”in birleşerek Mimar Adayı’nın kendinde bütünlüklü “Mesleki Kişilik” geliştirmesi; en ideal olan eğitim beklentisidir…

Tüm bunların yarattığı heyecan sürecinin sonucunda; başını okulun dışına çıkarır çıkarmaz, yeni mezun mimarların yüzlerine karşı; hakaret edercesine “ReziLdans” yığıntılarından oluşmuş “Kanalizasyon Kokulu”  devasa “Hödükland” yerleşimleri çarpacaktır!…

Her haliyle kent ve kentli haklarına karşı “örgütlü ve taammüden suç yapılaşmaları olduğu apaçık görülen” ve büyük bir umursamazlıkla yapılmaya devam edileceği anlaşılan bu “İmar Mobbingi” sürecinde (Hiçbir “katma değer” üretmeden) üretilen ve büyük bir kamusal servet kaybına neden olan, bu hukuksuz ve vicdansız yapılaşmaların; çok çok daha masum boyutlu olanları; geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında, özelllikle Fransa ve Almanya’da “Toplumsal dokuyu bozduğu gerekçesiyle dinamitlenerek yıktırılmıştır…”

İşte bu yıkımın gerçek belgesi olan fotoğraflar, 1996’da İstanbul’da yapılan “Habitat-2, İnsan Yerleşimleri Konferansı”nın “Organizasyon Sekreteryası” görevini üstlenen “TOKİ-Toplu Konut İdaresi”nin arşivlerinde; örneğin “Fransız Hükümeti Habitat-2 Ulusal Raporu”nun sayfalarında görülebilir…

Yeter artık, “Mimarlığın Soykırımı” anlamını taşıyan “Mimari Projesi” olmayan “Mobbing Krokilerle” ülkece “Kendi kendisini kuyruğundan başlayarak yutmaya çalışan “Ouroboros Ejderha Yılanı Efsanesi”ndeki, sefil ölümsüzlük hikayesine inananların yarattığı yıkımlarla nereye kadar gidilebilir ki?… Evet, bir kez daha; “Quo Vadis?…” / “Nereye” kadar?…”

Sahiden de bu “Kanalizasyon Kokusu” da ne böyle?!…

Mimarlara Mektup Bülteni, Nisan 2021, Sayı: 266

 

Yazar- Metin Karadağ 29 Nisan 2021 Perşembe