‘İmar Affı’ Girişimi Geri Çekilmelidir

Yazar- MO İstanbul 3 Mayıs 2018 Perşembe

03 Mayıs 2018

Son 20 yılda küreselleşme adı altında ortaya konulan yeni liberal politikaların ülkemize yansımasıyla oluşan ekonomik darboğazı, kent topraklarını ve doğal kaynakları pazarlayarak aşmaya çalışan AKP Hükümetleri; planlama ve imar mevzuatı ile getirilmiş olan düzenleyici kural ve sınırlandırmaları, ekonomik gelişimin önünde engel görmekte, özellikle son yıllarda birbiri ardına değişiklik ve düzenlemeler gerçekleştirmektedir.

Ülkemizde, Cumhuriyetin kurulmasından sonra kentlerin planlı gelişmesi için ortaya konulan çabalara karşın; 1950 yılından itibaren izlenen ekonomik politikaların bir sonucu olan kırdan kente göçün beraberinde getirdiği kaçak yapılaşma; ilk olarak hazine arazilerinin işgaliyle başlamış daha sonra tarım alanlarına, kıyılara, ormanlara, meralara, yaylak ve kışlaklar ile doğa koruma alanlarına doğru genişlemiştir.

Türkiye’de yapılı çevreyi şekillendiren kentsel popülizmin en önemli sonuçlarından birisi imar affı uygulamalarıdır. Devlet hukuka aykırı yapılaşmaları; siyasal iktidar tarafından toplum yararı olduğuna karar verilen koşullara dayandırarak yasallaştırmaktadır.

Bugüne kadar çıkarılan onlarca imar affıyla kaçak yapılaşmanın yarattığı kendiliğinden büyüme, kentlerimizi biçimlendirmiş, adeta devlet politikası haline gelmiştir.

Özellikle neoliberal ekonomi politikalarının hayata geçirildiği 1980 darbesi sonrasında, planlama ve yapılaşma alanlarını düzenleyen tüm yasalar; mekânın sermayenin yapılaşma taleplerine göre şekillenmesinin meşrulaştırıldığı bir zemine dönüşmüştür. Çıkarılan imar afları toplum yararı amacından uzaklaşmış; kaçak yapıların yasal hale getirilip ödüllendirilmesi, toplumsal hukuk düzenine ve devlete karşı güvensizlik yaratmıştır. İmar Affı düzenlemeleri kentlerin sürekli olarak plansız büyümesini körüklemiştir.

Kaçak yapılaşma nedeniyle; verimli tarım arazileri, orman alanları, su havzaları tahrip edilmiş sanayi ve turizm sektörleri olumsuz etkilenmiştir. Af kapsamındaki yapılar, hukuken yasadışı ve özellikle anayasanın kamu kaynakları, kıyı, doğal çevre ve ormanların korunmasına ilişkin temel maddelerine aykırıdır.

Bugüne kadar birçok kez denenen imar affının ve inşaat sektörünü temel alarak hızlı büyüme hedefleriyle arazi rantı üzerine temellendirilen ekonomi politikalarının tekrarlanması yerine; spekülasyonlara ve rant paylaşımına dayalı bir yapılı çevre üretimini özendirmeyen, kentsel sorunları, toplumsal ve fiziksel bütünlüğü olan planlama politikalarıyla çözmeyi hedefleyen bir anlayış benimsenmelidir.

Ülkemizde şimdiye kadar çıkarılan tüm imar afları; mevcut iktidarların seçim dönemlerinde ekonomik gelir ve oy elde etmek amacı ile gündeme getirilmiştir. İmar afları kaçak yapılaşmayı, arazi gaspını ve bu yolla yerleşmeyi gelenek haline getirmiştir. Aflar; toplumsal adalet ve barışın zedelenmesine, planlama ve imar ile ilgili kurumlara yönelik güvenin azalmasına, zengin doğal kaynakların amaç dışı kullanımına ve çevre sorunlarına yol açmıştır.

Bu kez ise “İMAR BARIŞI” adı altında; hukuka saygılı yurttaşların cezalandırıldığı ve buna karşın imar suçu işleyenlerin ödüllendirildiği “İMAR AFFI” bir kez daha gündeme getirilmektedir.

1984 Yılında çıkarılan 2981 Sayılı İmar Affı Yasası sonrası kaçak yapılaşma daha da artmış ve çevre sorunları büyümüştür. Ardından yaşanan 1999 Büyük Marmara Depremleri ile büyük ölçüde imar aflarının yarattığı, sağlam olmayan yapı stokunun yıkılmasının ağır bedeli topluma ödetilmiştir. Yapıların, hatta mahallelerin yerle bir olması ve yaşanan can kayıpları nedeniyle; imar afları bugüne kadar gündemden kaldırılmıştı. İktidar tarafından seçim sürecinde yasalaştırılmak üzere TBMM’nin gündemine getirilen “İmar Affı”  ise oluşan tepkileri azaltmak amacıyla “İmar Barışı” olarak tanıtılmak istenmektedir.

Yeni “İmar Affı” ve denetimsiz yapılar ile; toplumun sağlığını ve can güvenliğini tehlikeye atan kentsel gelişmelere yol açacak, doğa olaylarının afete dönüşerek pek çok insanın hayatını kaybetmesine neden olacak popülist uygulamalar yeniden ve sınırsız bir şekilde yürürlüğe sokulmaktadır. Oysa topraklarının tamamı depremsellik koşullarında olan Türkiye’de, deprem nedeniyle ortaya çıkan toplumsal ve ekonomik kayıplar, ciddi tedbirler alınmasını gerektirmektedir.

“Yurttaşların mağduriyeti” gerekçe gösterilerek gündeme getirilen “imar affı” ile; kıyı alanları, tarım arazileri, orman alanları, içme suyu havzaları ve tarihi, doğal, arkeolojik sit alanları üzerine inşa edilen bina ve tesisler dâhil olmak üzere, bütün kaçak yapıların yasal hale getirilmesi söz konusudur.

Meslek Odaları, Sivil Toplum Kuruluşları ve yurttaşlar tarafından açılan hukuk davalarında yargı tarafından planları ve ruhsatları iptal edilen, ayrıcalıklı imar hakları verilerek her biri bir “kent ve çevre suçu” niteliğinde yükselen yapılar yasallaştırılmak istenmektedir.

Bu çerçevede asıl olarak, Tarihi İstanbul Boğaziçi’nde yapılan ilave katlar, tarihi kent merkezlerinde işlenen imar suçları, eşsiz doğa güzelliklerine sahip kıyı bölgelerinde, orman ve tarım arazilerinde, doğal ve arkeolojik sit alanı olan Kapadokya ve ören yerlerinde, Doğu Karadeniz’in yaylalarında, korunması gereken dağlar, akarsu yatakları ve vadilerde hukuksuz olarak yapılan oteller, turistik tesisler, rezidanslar ve ticari yapıların yasallaştırılması amaçlanmaktadır.

Ayrıca, İmar Affı ile tıkanan ve krize giren inşaat sektörü üzerinden yeni rantlar elde edilmesi hedeflenmektedir. TOKİ aracılığı ile iş yapan ve iktidarın koruması altında olan kimi inşaat firmalarına yeni imar alanları açmak, halkın yaşadığı mahalleleri bu kuruluşların şantiyesine dönüştürmek için altyapı hazırlanmaktadır.

Çıkarılacak “Yasa” ile imar ve koruma ile ilgili Anayasa hükümlerinin ve yasaların geçersiz kılınması hukuken mümkün değildir. İktidar tarafından bu gerçeği yok sayarak yapılan açıklamaları; eksik ve yanlış bilgi verilmek suretiyle yurttaşların yanıltılması ve imar affının kabul ettirilmesi dışında değerlendirmek mümkün değildir.

TMMOB Mimarlar Odası olarak; seçim sürecinde, “İmar Barışı” olarak topluma sunulan kaçak yapılaşma affının; halkın can güvenliğini tehlikeye atan, tarihsel ve doğal alanları tahrip eden, hukuk dışı uygulamaları yasallaştıran ve kentlerimizi yaşanmaz hale getiren bu girişimin geri çekilmesi gerektiğini ve sürecin takipçisi olacağımızı, kamuoyuna saygı ile duyururuz.

TMMOB MİMARLAR ODASI

Yazar- MO İstanbul 3 Mayıs 2018 Perşembe