Herkesin Sağlıklı ve Güvenli Bir Çevrede Yaşama Hakkının Sağlanması Tarihsel Sorumluluğumuzdur

Yazar- MO İstanbul 6 Kasım 2019 Çarşamba

Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu 26 Ekim 2019 tarihinde Van’da Şube Yönetim Kurulları ile toplanarak; mimarlık, kentleşme ve yerel yönetim alanında ve bölgede yaşanan gelişme¬lerle birlikte ülke gündemi değerlendirmiştir.

Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarında gerçekleştirilen 16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliğinin ardından halkın iradesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yetkilerine el konduğu, mutlak siyasi gücün denetimsiz olarak bir kişide toplandığı, “Otokratik Rejim”in yarattığı hukuk ve demokrasi normları bakımından kabul edilemez koşullarda 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri gerçekleştirilmiştir.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından seçim sürecinde ve seçimin tamamlanmasının ardından hukukun temel ilkelerine ve demokrasiye aykırı kararlar alınarak yürürlüğe konulmuştur.

Seçimlerin üzerinden geçen beş ayın ardından 19 Ağustos 2019 tarihinde bu kez İçişleri Bakanlığı, hukuka açıkça aykırı bir biçimde 674 Sayılı KHK ile değiştirilen Belediye Kanunu’na dayanarak Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediye Başkanları’nı görevden uzaklaştırmış; Diyarbakır, Mardin ve Van Valilerini başkan vekili olarak görevlendirmiştir. Halen görevden almalar, gözaltı ve tutuklamalar ile kayyım atamaları devam etmektedir.

Mimarlar Odası olarak; bu hukuksuz uygulamaları; seçimler sonucu göreve gelen yerel yönetimlerin baskı, istifaya zorlama, görevden uzaklaştırma ve ihraç gibi yöntemlerle itibarsızlaştırılmalarını reddediyoruz…

Ülkemizde ve bölge coğrafyasında etkin olan gerilim, çatışma ve giderek yükselen şiddet; sivil yurttaşların ölümüne, sakat kalmasına, yaşam çevrelerini terk ederek göç etmelerine sebep olurken aynı zamanda temel insan hakkı olan sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam hakkını kısıtlamaktadır.

Bölgede yaşananlar, insanlığın ortak değerleri olan kentlerin, tarihsel, kültürel ve doğal mirasın geri dönülemez biçimde zarar görmesine neden olmaktadır.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de merkezi ve yerel yönetimler; finans ve sermaye odaklı politikalar eliyle çatışmaların yaşandığı, boşaltılan ve güvenli bölge olarak belirlenen yerleşim yerlerinin dönüştürülmesi için mimarlık ve planlamayı bir araç olarak görmektedir.

Benzer bir yaklaşımla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı “Suriye’de oluşturulacak güvenli bölgelerde ve yerleşim alanlarında…” Toplu Konut İdaresi (TOKİ) eliyle 1 milyon Suriyeli nüfusun yerleştirileceğini duyurmuştur.

Uluslararası hukuk gereği devletler; barış hakkını korumak ve bu hakkın uygulanmasını sağlamakla yükümlüdür. Herhangi bir anda veya durumda kendilerini çatışma altında bulan tüm insanların ve yerleşim yerlerinin korunması; kültürel varlıkların tespiti, güvence altına alınarak korunması ve gelecek nesillere aktarılması için gerekli önlemleri almak devletin temel sorumlulukları arasındadır.

Göç edilerek veya ettirilerek terk edilen arazilerde yapı inşa edilmesi veya var olan yerleşim yerleri üzerinde insana ve toplumsal yaşam kültürüne aykırı dönüşüm projeleri gerçekleştirilmesi kabul edilemez…

Ülkemizin son yüzyılda yaşadığı en büyük kayıplara neden olan deprem felaketlerinde, yıllar
boyunca çıkarılan imar aflarıyla affedilen yapıların çoğunun yıkılmış olmasına, binlerce yurttaşın hayatını kaybetmiş olmasına rağmen; “İmar Barışı” adı altında çıkarılan “İmar Affı” yasasıyla yurttaşların can ve mal güvenliği tehlikeye atılmış ve kaçak yapılaşma yeniden hız kazanmıştır.

Merkezi yönetimler İmar aflarını zaman içinde politik getiri sağlamanın aracı olarak kullanmışlardır. İmar afları ile yasal olmayan ve denetlenemeyen kaçak yapılara meşruluk kazandırılmış, bu yapılar doğal afetler açısından potansiyel riskli alanlar oluşturmuştur.

Gelinen aşamada; güvenli ve sağlıklı yapılaşmanın güvencesi olan kamu denetimi ortadan kaldırılmıştır. Siyasi iktidar kentsel dönüşüm adına sınırsız yetki kullanmakta, yerel yönetimler iktidar emrinde hareket etmekte veya tamamen devre dışı bırakılmakta, toplumsal katılım ise yok sayılmaktadır.

Toplumumuzun karşı karşıya olduğu yoksulluk, iklim değişikliği, çevre kirliliği, doğal afetler, sağlık, eğitim, göç ve barınma sorunlarının çözülebilmesi için kentlerin ve insan yerleşimlerinin kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir kılınması zorunluluğu vardır.

Bu kapsamda;

Demokrasinin ve barışın inşası, yapılı çevrenin sağlıklı ve kamu yararını gözeten politikalar çerçevesinde üretilmesi, korunması ve kullanılması için; kamu yönetiminin, merkezi ve yerel yönetimlerin, meslek mensuplarının, meslek kuruluşlarının ve ilgili tüm kesimlerin ülke adına ortak sorumluluklarının yerine getirilmesi gerektiğini vurgulamaktayız.

Kentlerin yeniden üretici niteliğinin öne çıkarıldığı, bir kültürel üretim alanı olarak kimlikli ve yaşanabilir bir niteliğe kavuşması, yerel yönetimlerin de bu temel anlayışa uygun bir şekilde organize olmaları ve demokratikleşmeleri gerektiğini bir kez daha önemle anımsatmaktayız.

TMMOB MİMARLAR ODASI

Yazar- MO İstanbul 6 Kasım 2019 Çarşamba