Doğa ve Çevre Karşıtı Politikalara Son Verilmelidir!

Yazar- MO İstanbul 5 Haziran 2018 Salı

 

05 Haziran 2018

Ülkemizde merkezi ve yerel yönetimlerce yakın dönemde; kentleri, doğal, kültürel değerleri ve yaşam alanlarını ekonominin merkezine oturtan; bütün bu değerleri metalaştırarak, sermayenin yatırım ve karlılık alanına dönüştüren politikalar benimsenmiştir. Kentler ve kırsal alanlar, tabiat varlıkları, koruma alanları, ormanlar, kıyılar, milli parklar, doğal sit alanları, meralar, yaylalar ve kışlaklar; taşıdıkları doğal ve kültürel değerlerle birlikte hızla, yıkımın ve plansız yatırımların şantiyesi haline gelmiştir.

On altı yıldır devam eden siyasi iktidar döneminde doğal ve yapılı çevre üzerinden sağlanacak gelirlerin artırılabilmesi için pek çok yasal düzenleme yapılmış ve koruma politikalarında var olan güvenceler ortadan kaldırılarak yeni bir süreç başlatılmıştır.

Bu düzenlemelerle; nükleer santraller, köprüler, otoyollar, havaalanları ve hidroelektrik santraller gibi pek çok projenin sınırsız uygulanabilmesi amacıyla koruma mevzuatı değiştirilmiş; proje alanlarındaki doğal çevrenin kamusal niteliklerinin kaldırılabilmesinin ve amaçları dışında kullanılabilmelerinin, yapılaşma alanlarına dönüştürülmelerinin önü açılmıştır. Yeşil alanlar, milli parklar, ormanlık araziler, kıyılar ve sahil şeritlerinde “sit alanı, tabiatı koruma alanı, milli park” statüleri kaldırılmış veya değiştirilmiştir.

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma, Milli Parklar, Orman, Çevre, Maden, Kıyı ve Mera Kanunlarında yapılan değişikliklerin yanı sıra hükümet eylem planlarında yer verilen ve ilk olarak 2003 yılında son olarak ise 2017 yılında altıncı kez meclise sunulan “tabiatı ve biyolojik çeşitliliği koruma” kanun tasarısı ise kentsel ve kırsal alanlarda yaşanacak çevre tahribatının boyutlarını tanımlamaktadır.

Tasarı; koruma yerine kullanma odaklı, doğal sitleri kaldıran, mevcut korunan alanların yatırıma açılmasına olanak tanıyan, korunan alanların ilanında ve yönetiminde yalnızca Bakanlığı yetkili kılan, Milli Parklar Kanununu yürürlükten kaldıran düzenlemeler getirmektedir.

Anayasada Devletin görevleri arasında “Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını korumak,  çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek” sayılmıştır. Ancak; siyasi iktidar, var olan kentsel düzen içinde egemen sermaye sınıfları ile işbirliği yoluyla ekonomik sürekliliği sağlamaya odaklanmış, tüm bu alanlarda yapılaşmanın önünü açacak yasa düzenlemeleri getirmiştir. Birbiri ardına hiçbir bilimsel araştırmaya dayanmadan planlanan ve yürürlüğe sokulan projelerle ilgili bilim insanları, meslek odaları ve hatta kamu kurumları tarafından düzenlenen raporları göz ardı edilmektedir.

Doğal değerlerini hızla yitiren ülkemizde; hızlı ve yoğun yapılaşma, iklim değişikliği, nüfus artışı ve göçün dönüştürücü etkileri en çok büyük yerleşimlerde etkisini göstermeye başlamıştır. Kentlerimiz; afetlere ve yapısal sorunlara daha açık ve güvencesiz hale gelmiştir.

Ülkemizde çıkarılan tüm imar afları, mevcut iktidarların seçim dönemlerinde ekonomik gelir ve oy elde etmek amacı ile gündeme getirilmiştir. Kaçak yapılanmalar ile verimli arazi alanları, orman alanları, su havzaları tahrip edilmiş, sanayi ve turizm sektörleri olumsuz etkilenmiştir. Af kapsamındaki yapılar, hukuken yasadışı ve özellikle anayasanın kamu kaynakları, kıyı, doğal çevre ve ormanların korunmasına ilişkin temel maddelerine aykırıdır. İmar afları kaçak yapılaşmayı, arazi gaspı ve bu yolla yerleşmeyi gelenek haline getirmiş, zengin doğal kaynakların amaç dışı kullanımına, çevre sorunlarına yol açmıştır.

Çevrenin ve doğanın tahribatının ve kaynakların acımasızca tüketilmesinin olumsuz etkilerine ancak; ülkemizin sahip olduğu doğal, çevresel kaynakların korunması ve uzun vadeli cevre politikaları oluşturularak bu kaynakların tüm yurttaşlarca eşit kullanılabilmesi yoluyla karşı koymak mümkün olacaktır.

Bu bağlamda; çevre karşıtı yatırım ve plan kararlarının ivedilikle durdurulması; katılımcı, bilimsel şehircilik ve planlama süreçlerine bağlı kararların hayata geçirilmesi; uluslararası anlaşmalara esas olan duyarlılıkların dikkate alınması zorunlu hale gelmiştir.

Mimarlar Odası olarak; tüm meslektaşlarımızın ve yurttaşlarımızın Dünya Çevre Günü’nü kutluyor; sağlıklı yaşam çevrelerinin oluşturulması için, öncelikle doğal kaynaklarımızın ve doğal, kültürel çevremizin korunması amacıyla verdiğimiz mücadeleye devam etmekte kararlı olduğumuzu vurguluyoruz.

TMMOB MİMARLAR ODASI

 

Yazar- MO İstanbul 5 Haziran 2018 Salı