Adalet! Herkes İçin, Hemen Şimdi Adalet!..

Yazar- C. Sami Yılmaztürk- TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı 14 Temmuz 2017 Cuma

“Bir kimsenin düşüncelerini konuşmaması esarettir.”

Euripides (MÖ 485-406)

Ülkemizde hak ve özgürlükler konusu her daim sorun olmuştur. Askeri dönemlerde özgürlükler askıya alınmış olmakla birlikte sivil dönemlerde baskıların hak ve özgürlük mücadeleleri ile genişletildiği bilinmektedir.

Özellikle yargı askeri dönemlerde dahi aldığı birçok karar ile olabildiğince bağımsız bir çizgi koyabilmiştir. 12 Eylül askeri cuntası koşullarında yapılan ilk “sivil” seçimlerde askeri yönetimin işaret ettiği parti dışında bir parti seçimleri kazanmıştır.

Ancak hiçbir zaman bir parti başkanı, bir başbakan, bir cumhurbaşkanı, bir yargı kararı için, niyeti olsa bile, “Kim uygulatacakmış, görelim bakalım” deme cesaretini göstermediği gibi, yargı kararını uygulamamak Meclis araştırması konusu olmuş, kimse TBMM’nin denetiminden, kaçma girişiminde bulunsa bile, kaçamamıştır.

2002 yılında tek başına iktidar olan AKP’nin hükümetleri özellikle 12 Eylül 2010 Anayasa referandumundan sonra TBMM denetiminden olduğu gibi, yargının siyasallaşması ve baskı altına alınması ile yargı denetiminden de uzaklaşmıştır.

2002 yılında birlikte iktidar oldukları ve “Ne istediler de vermedik?” diye açıktan ilan ettikleri “paralel yapı” ile işbirliğinin bozulduğu ortamda AKP hükümeti geçmiş işbirlikçilerini tasfiyede dönüm noktası olan “15 Temmuz darbe girişimi” bugün hâlâ Meclisçe soruşturulamazken tüm muhalifler “paralel” ile işbirlikçi ilan edilebilmekte ve sorgusuz sualsiz tutuklanabilmektedir.

Anayasa Mahkemesi, geçmişte almış olduğu onlarca karara rağmen temel insan haklarına aykırı yargılama ve uzun tutukluluklara yapılan itiraz konusunda aldığı kararda, kendisini Anayasal bir kurum olarak görmek yerine OHAL’e tabi bir idari kurum gibi tanımlamıştır. Böylece Anayasa Mahkemesi dahil cinayet, yolsuzluk, rüşvet, tecavüz ve taciz davalarında işleyen hızlı hukuku hak ve özgürlükler temelinde değerlendiren yargı, muhalif kimliği dışında hiçbir “suç” unsuru gösterilemeyen kişilerde uygulanmamasını OHAL’e bağlayarak evrensel hak ve özgürlükler konusunda Anayasal bir kurum olarak denetim yetkisini siyasi gücün emrine verdiğini ilan etmiştir.

Darbecilere karşı ilan edilen OHAL, tüm muhalefeti susturmanın aracına dönüşmüştür. OHAL koşulları tüm ülkede polis devleti koşullarının yolunu açmıştır. Muhalif tüm basın yayın kuruluşlarının FETÖ’cü suçlaması ile kapatıldığı ya da yazarlarının göz altına alındığı, tutuklandığı, siyasi parti temsilcilerinin, STK yöneticilerinin, meslek yöneticilerinin göz altına alındığı ya da yargılandığı OHAL koşullarında, 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleşen referandumda “hayır” oyları üstünlük kazanmışken, YSK marifeti ile yenik ilan edilmiş ve bu geçersiz sonuçlarla ülke bugün belli bir yönde dönüştürülmeye devam edilmektedir.

Siyasi dönüşüm gerçekleştirilmiş, şimdi ise ülkenin sosyal ve kültürel dönüşümü tamamlanmaya çalışılmaktadır.

Dönüşümün yönü çok açıktır!

Referandum öncesinde cumhurbaşkanı, “Siz isteseniz de, istemeseniz de sistem artık değişmiştir. Şimdi adını koymak gerekir” demiş, referandum gecesi, daha resmi açıklama yapılmadan, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diye beyanda bulunmuştur.

Bugün soruşturulması dahi sağlıklı yürütülemeyen FETÖ darbesi sonrasında ilan edilen OHAL, içine girdiğimiz ay ortasında birinci yılını dolduracaktır. Bu bir yıllık sürede FETÖ’cü suçlaması ile yargılanan “damatlar” için işleyen insan hakları, tüm yaşamı FETÖ ile mücadele ile geçen gazeteciler, siyasiler için işlemediği gibi, bu kişiler sırf muhalif oldukları için belgesi olmayan FETÖ suçlamaları ile içeride tutulmaktadırlar.

Kısaca bir yıllık OHAL süresince Türkiye Büyük Millet Meclisi KHK’lerle devre dışı bırakılmış, yargı açıkça ilan edilen talimatlar doğrultusunda işler hale gelmiş, hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı süreç, YSK’nın açık ihlalleriyle sonuçlandırılan referandum sonrasında bizzat cumhurbaşkanı tarafından tırmandırılmaktadır.

OHAL sürecinde, OHAL gerekçesi ile hiçbir ilgisi olmayan, sadece muhalif oldukları ve barış istedikleri için işten çıkarılan ve aralarında meslektaşlarımızın da bulunduğu binlerce kamu personeli, üniversitelerden uzaklaştırılan akademisyenler, tutuklanan milletvekilleri, yargı mensupları ve gazeteciler için bugün yürürlükte bulunan anayasanın tanımladığı bağımsız, tarafsız, hızlı ve adil yargılanma hakkının yok edildiği bir ortamda, hak arayışına girenlerin her türlü baskı ve şiddete maruz kaldığı, hak aramak için başvurabileceği bir makam kalmadığı için açlık grevi başlatan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın  başlattıkları açlık grevlerinin 75. Gününde “terör” suçlaması ile gözaltına alınarak mahkemece tutuklanmaların yapıldığı bir ortamda  adalet, herkes için hemen şimdi adalet istiyoruz.

Tüm doğal, tarihi, kültürel ve toplumsal yaşam kaynaklarımız OHAL koşullarında, 16 Nisan referandumu sonrasında daha bir hız kazanarak, daha fazla rant uğruna “Ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim” diyen anlayış tarafından yerli ve yabancı yatırımcılara sınırsız yetkilerle açılırken, bu süreci deşifre eden meslek odaları, sendikalar ve STK’ların susturulması için düzenlemeler gündeme getirilmektedir. Bu koşullarda doğal, tarihi, kültürel ve toplumsal yaşam kaynaklarımız için, ülkemizin laik ve demokratik bir toplum olarak çağdaş dünyada yerini alması için mücadele eden meslek odaları, sendikalar ve STK’ların susturulmasına karşı hemen şimdi adalet!

Sınırsız inşaat yapılırken mimar, mühendis ve şehir plancılarının yapı üretim sürecinden dışlanması sürecinde, “bize teknik eleman değil, ara eleman lazım” diyen bir siyasi iktidar eli ile 2002 yılında 22 üniversitede mimarlık eğitimi verilirken, bugün kadrosu olmayan 51 üniversitede mimarlık bölümü açılması kararı alınmış, 93 bölümde ise 7.522 öğrenci kontenjanı ile toplam 33.974 öğrenci eğitim almaktadır. Bugün 54 bin civarındaki mimar arasında çok sayıda işsiz varken 3-4 yıl içinde 80 binlere ulaşacak yetersiz teknik eleman ile sağlıksız ve güvensiz yapı üretimi ve haksız rekabet ortamında daha fazla işsizlik ve sömürü karşımıza çıkacaktır. Niteliksiz eğitime, mesleki alanda işsizliğe, niteliksiz ve sağlıksız yapı üretim ortamına karşı hemen şimdi adalet!

Temel, hak ve özgürlüklerin yargısal denetim ile korunamadığı, insanların yaşama hakkının elinden alındığı koşullarda temel insan haklarının, güvenli ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının gerçekleşemeyeceğinin bilinciyle, toplumun tüm kesimlerini ayrımsız, koşulsuz hemen şimdi, herkes için, her şey için adalet şiarı ile bir araya gelmeye, milletvekili Enis Berberoğlu’nun adil olmayan yargılama sonucunda mahkûm edilmesi sonrasında başlatılan  ve muhalefetin tüm kesimlerince destek gören ADALET Yürüyüşü’nü, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ile güvence altına alınmış bulunan direnme hakkı çerçevesinde değerlendiriyor ve destekliyoruz.

“Hemen şimdi, herkes için, her şey için adalet” şiarının verilen ve verilmekte olan tüm hak ve özgürlük talepleri doğrultusunda tüm ülkeye yayılmasını diliyoruz.

 

Yazar- C. Sami Yılmaztürk- TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı 14 Temmuz 2017 Cuma