Yeni Afetlerin Habercisi Sermaye ve Finans Odaklı Yapılaşma Politikaları Terk Edilmelidir

Yazar- MO İstanbul 17 Ağustos 2017 Perşembe

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde Kocaeli-Gölcük ve Bolu-Düzce’de ülkemizin yakın dönem tarihindeki en büyük felaketlerinden olan Marmara Depremleri yaşanmıştır. Yirmi binin üzerinde can kaybının yaşandığı bu depremlerin ardından 2011’de ise Van Depremi meydana gelmiştir. Büyük bir bölümü birinci ve ikinci derece deprem bölgesi olan ülkemizde sık aralıklarla büyük şiddette depremler yaşanmaya devam etmekte; geçtiğimiz Şubat ayında Çanakkale’de ve Temmuz ayında Bodrum’da meydana gelen depremler yeni felaketler konusunda bir uyarı niteliği taşımaktadır.

Depremlerin ardından; kentsel ve kırsal alanlardaki mevcut yapılaşmanın güvenli hale getirilmesi; tehlike arz eden yapıların tespit edilerek yenilenmesi gerekçeleri ile “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” 2012 yılında yürürlüğe sokulmuş ve uygulama sorumluluğu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilmiştir. Ancak aradan geçen sürede Bakanlık ve TOKİ tarafından yürütülen hem afet risk altındaki yapıları ilgilendiren hem de kentsel dönüşüm amaçlı proje ve uygulamalar, şehircilik ilkelerine, bilimsel ve teknik bilgi ve uygulamalara uymadığı gibi, kamu yararına aykırı uygulamaların da önünü açmıştır.

Geçen on sekiz yılda; kentlerimiz afetlere karşı hazırlanmamış; kamuya ait taşınmazlar, orman, otlak, mera ve tarım arazileri, kıyılar, kısacası tüm kırsal ve kentsel alanlar yağmacı uygulamalara açılmış ve yapılı çevremiz afetlere karşı daha da güvensiz hale gelmiştir. İstanbul örneğinde olduğu gibi Afete Yönelik Acil Eylem Planı’na göre olası bir depremde kullanılması planlanan toplanma alanlarında; imar planlarında yapılan değişikliklerle iş merkezi, alışveriş merkezi, toplu konut ve stat inşa edilmesinde bir sakınca görülmemiştir.

Afet riski gerekçesiyle gerçekleştirilen dönüşüm projeleri yoluyla yapılan rant paylaşımının artırılarak sürdürülebilmesi için nitelikli planlama ve mimarlık hizmeti üretim süreçleri kısa zamanda ve çok sayıda yapı üretilmesi baskısıyla önemsizleştirilmiş; 2012’den bu yana her yıl yaklaşık bir milyon yeni konut üretimi için yapı ruhsatı düzenlenmeye başlanmıştır. Nüfusun çoğunluğunun artık kırsal alanlar yerine kentlerde yaşadığı ülkemizde; yüksek kentleşme hızı, biyolojik çeşitliliğin tehdit altında olması, doğal yaşam alanlarının tahrip edilmesi yalnızca deprem değil; artık dünya için çok açık bir tehdit olan küresel iklim değişikliğinin sebep olduğu afetler karşısında da ülkemizi savunmasız bırakmaktadır.

Devletin kamu adına denetim sorumluluklarını yok sayan bir anlayış ile sermaye odaklı ve finans merkezli ekonomik yapılanmaya dönük değişime yol verilmiş; kentsel alanlarda sermaye ve rant paylaşımını merkezi ve yerel idarelerin karar mekanizmalarına bağlayan, çoklu imar uygulamalarına izin veren mevzuat yeniden düzenlenmiş; yapı denetimi özel sektöre devredilmiştir. Kamusal ve hukuki denetimi yok sayan bu düzenlemelerle ilgili; meslek kuruluşları, üniversiteler ve hatta kamu kurumları tarafından düzenlenen raporlar göz ardı edilmiştir.

Afet ve afet sonrası süreçlerin yönetimi hakkında geliştirilecek politikaların bilim insanlarını, meslek odalarını, akademik kuruluşları ve ilgili tüm kesimleri dikkate alarak oluşturulması, toplumsal ve yönetimsel hafızanın korunarak gelecek kuşaklara aktarılması zorunludur. Yaşanan yıkım ve kayıplara sebep olan rant odaklı planlama, kentleşme ve yapılaşma politikaları terk edilmelidir.

Mimarlar Odası olarak doğal afetlerin tahribata ve can kaybına yol açmasının temelinde yer alan, mimarlık ve şehircilik ilkelerine aykırı gerçekleştirilen planlama, yapılaşma ve denetleme süreçleri karşısında mücadelemizi sürdüreceğimizi; bu konudaki deneyim, birikim ve bilgilerimizi kentsel dönüşüm baskısı altındaki kentlerimiz için toplum yararına kullanacağımızı değerli kamuoyumuzla paylaşıyoruz.

TMMOB MİMARLAR ODASI

17 Ağustos 2017

Yazar- MO İstanbul 17 Ağustos 2017 Perşembe