Emin Koramaz Barış Mücadelesi Üzerine Yazdı: “Savaşa Hayır”

Yazar- MO İstanbul 6 Mart 2020 Cuma

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 6 Mart 2020 tarihli Birgün Gazetesi’ndeki köşesinde, Suriye’de yaşanan çatışmalar ve yaşanan ölümler vesilesiyle ülkemizdeki barış mücadelesinin geçmişi ve bugünü üzerine yazdı.

SAVAŞA HAYIR!

Hepinizin haberi olmuştur, İstanbul Valiliği, “toplumsal iç barışı tehdit edebileceği” gerekçesiyle “Savaşa Hayır” dememizi, bu içerikte etkinlikler düzenlememizi yasakladı.

İçeriğinden bağımsız olarak, karar vericilerin bu tip “tuhaf” talimatlarına şaşırmayı bırakalı çok oldu. Şaşırmak ve gereğini yapmak yerine, doğru bildiğimizin peşinden gitmeyi öğrenebilmiş bir mücadele geleneğinin sürdürücüleriyiz.

Aslına bakılırsa öteden beri barışı savunmanın suç olduğu topraklarda yaşıyoruz. Barışı savunanların, silahların susmasından yana olanların, halkların bir arada kardeşçe yaşamasını isteyenlerin bir biçimde cezalandırıldığı bir ülke burası.

GEÇMİŞTEN…

Bu durum sadece günümüze özgü de değil. Türkiye NATO’ya dahil olabilmek için 1950 yılında Kore’ye asker gönderme kararı aldığında, Behice Boran başkanlığındaki “Barışseverler Cemiyeti” üyeleri bu kararın kaldırılarak askerlerin geri çağrılması için açıklama yaptıkları için tutuklanarak 15 ay hapse mahkum edildiler. Cemiyet 15 gün faaliyet gösterebilmişti.

1977 yılında Mahmut Dikerdem tarafından kurulan ve dönemin pek çok aydınının üyesi olduğu Barış Derneği’nin akıbeti de benzer şekilde olmuştu. 12 Eylül sonrasında kapatılan Barış Derneği’nin yöneticileri tutuklanmış ve tüm dünyada yankı uyandıran dava 1991 yılına kadar devam etmişti.

Ülkemizde Kürt Sorunu’nun çatışmalı bir sürece dönüşmesinin ardında barış savunuculuğu ülkemizin en önemli gündemlerinden birisi haline geldi. Barışı savunmanın bedeli de artmaya başladı. Çok sayıda bilim insanı, yazar, sanatçı, öğrenci hatta lise talebeleri “barış” talep ettikleri için yargılandı, cezalandırıldı, hedef gösterildi.

GÜNÜMÜZE…

Daha yakın ve devam eden örnekleri de var elbette…

Çatışmaların sona ermesi, çözüm sürecinin yeniden başlaması talebiyle hazırlanan bildiriye imza atan Barış İçin Akademisyenler üniversitelerinden koparıldılar. Bir kısmı hapis cezası aldılar. Anayasa Mahkemesi “hiçbir şekilde içeriğine katılmadığımız sözler de ifade özgürlüğü kapsamında kalabilir” diyerek cezalarla ilgili hak ihlali kararı verdi.

Geçtiğimiz yılın başında “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” diye açıklama yapan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyelerinin yaşadıklarını hepimiz biliyoruz. Benzer bir süreç KESK ve TMMOB yönetim kurulları için de işletildi. Neyse ki, hafta içinde görülen davada KESK Yöneticileri beraat ettiler.

Öte yandan bu ülke, barışı savunmanın suç olduğu bir ülke olduğu kadar, insanların her ne pahasına olursa olsun barışı savunmaktan vaz geçmediği de bir ülke.

Bu ülke, Kore’ye gönderilen askere “Kimi öldürmeye gidiyorsun Ahmet?” diye soran Nazım Hikmet’in ülkesidir.

Bu ülke, nükleer silahlanma yarışına dur diyen aydınların ülkesidir.

Bu ülke, “Irak’ta Savaşa Hayır” demek için 1 Mart’ta sokakları dolduran yüzbinlerin ülkesidir.

Bu ülke, bir arada yaşam mücadelesine hayatlarını vermiş Hrant Dink’in, Tahir Elçi’nin ülkesidir.

BARIŞI SAVUNACAĞIZ!

Siyasi iktidar savaş içinde yaşamamızı normalleştirmek istiyor. Cepheden gelen ölüm haberlerini sıradanlaştırmak istiyor. Ölümlerin topluma acı veren değil, iktidara güç veren olaylar haline gelmesini istiyor. O yüzden çok bağırıyor, hiddetli küfürler savuruyor.

Savaşla yaşamaya alışmayacağız. Susarak, sinerek, korkarak yaşamaya asla alışmayacağız. Tek adam rejiminin içerde süreklileşmiş bir olağanüstü hal, dışarda süreklileşmiş bir savaş hali yaratmasına izin vermeyeceğiz.

Barışı savunacağız, kardeşliği savunacağız!

Yazar- MO İstanbul 6 Mart 2020 Cuma