Niteliğin Ölümü ve Niteliksizliğin Doğuşu; “Üniversiter Sistem!…” Ve “Kimsesizler Mezarlığı Olarak Üniversitelerimiz!…”

Yazar- Metin Karadağ 29 Temmuz 2020 Çarşamba

Bilmediğiniz bir şey değil; şimdiye kadar bu konuda birçok “ünlü neden” de sıralanarak sayılmıştır ve bunları da ezberlemiş olmalısınız; büyük olasılıkla… Hatta duyunca “A,aa yine mi aynı söylem!…” diyebileceğiniz tanıdık cümleler kullanıla-kullanıla artık bezginlik verir hale de gelmiştir… Rahat olunuz; bu “basmakalıp söylemlere” burada değinmemeye “özellikle” özen göstereceğim…

Ancak bu topyekün niteliksizleşmenin yol açtığı saçmalıklarla, bugüne kadar bedelini en acı bir biçimde ödemeye devam eden; “Üniversiter Eğitim ve Öğretim’in Öznesi Üniversite Öğrencileri”nin “bu topyekün yozlaşmalar sürecinde; kendilerini nasıl korudukları yani “geliştirebildikleri antikorlarla nasıl sağlıklı kalabildikleri” önem kazanmaktadır…”

Öncelikli bir temel olarak bir insanda “Gözlem Gücü” ve “İfade Yeteneğini” açığa çıkarmak için; her şeyden önce “her şeyin birbirlerinden farklı şeyler olduğunu”(… analiz…) ve bu farklı değerlerin “her birinin ayrı bir özgünlüğe sahip manifold sistemlerde birleştirilerek(… sentez…) kurulması gerektiğinin ‘bilgi birikimsel’(epistemolojik) olarak edindirilmesi; Üniversiter Eğitim ve Öğretim sürecinin ortak paydalarından birincisidir…”

Öte yandan gerek “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nde olduğu gibi “Eğitim Hakkı”; “Anaysamız”ın da olmazsa olmaz temel maddelerinden biridir…

Ancak buna karşın bu hakkın gereğinin yerine getirilmesi konusunda ilgili “Yasa Maddeleri”nin gereken katkı ve destek önceliğini sağlamaktaki yetersizliği; yaşanmakta olan büyük sorunların “kesintisiz sürekliliğini” sağlamaktan öteye gidememektedir.

Ortada leş gibi duran “Üniversiter Yozlaşma” karşısında “Eğitimin Öznesi” olan üniversite öğrencileri kendilerini nasıl koruyacaklardır; ya da bugüne kadar koruyagelmişlerdir?…

Üniversitelerin ana giriş kapıları üzerine yazılması gereken, Prof. Stuart Hall’un bu nitelikli sözünü buraya aktararak devam edelim: “Üniversite Eleştirinin Kurumsallaşmış Halidir!… Eleştiri Yoksa, Üniversite Hiçbir Şeydir!…”

“Çığlık” – Anton Semenov(Rus İllüstratör)

Günümüzde iletişim araçlarının nitelik ve nicelik olarak gelişkinliğine uygun bir şekilde, tam anlamıyla ve yaygın bir biçimde kullanılıyor olmasının “nitelik ve nicelik olarak yetersizliği” sorunu; ortaya çıkan “yeni ve farklı kullanım örnekleri” ile birlikte gittikçe artan bir hızla aşılmaya devam ediyor…

Çünkü, “Akıl, mevcut bilgininin ‘niceliksel kullanılma becerisini’ temsil ederken; Zeka da ‘Aklın nitelikli kullanabilme yeteneğini’ gösterir… Yani “Akıl ‘Beceriye’ denk gelirken Zeka da Aklın ‘Yetenekle’ kullanılmasına denk gelmektedir…”

Günümüze özgü bu geçici sorunun, “Akılsal Becerinin, Zekasal Yetenekle” kullanılması ile yani “yaygın ve yoğun bir eleştirel süreç sonrasında, tamamen aşılacağı da ortaya çıkmış bulunmaktadır…”

Konumuza dönersek;

“İnsanların yaşamına, yaşamları boyunca olumlu ya da olumsuz olarak en fazla(… doktorlardan bile fazla…) etkide bulunan meslek alanı olarak; Mimarlık…” ve ”bu alanın uygulayıcısı olan Mimarların”; “Mimar Oluş Sürecini” kurgulayan “Mimarlık Eğitimi ve Öğretim Süreci”; temel bilim alanı(Mühendislik) eğitimi süreciyle paralel olarak; ancak bu süreçten farklılaşmasına yol açan “Yorum Bilim”(Hermeunetic) eğitim ve öğretimi süreci; “Bilgi Birikimsel”(epistemoloji) eğitim öğretim sürecinin üzerine “Uygulama Projeleri” aşamasında “Olgu Birikimsel”(Ontolojik) “Beceri” ve “Yeteneğin” bir arada pekiştirilerek olgunlaştırılmasına dayanmaktadır…

Olağan koşullarda “Mimarlık Eğitimi’nin Öznesi, Mimar Adayı Öğrenciler”in “Uygulama Projelerini Tasarlarlarken” açığa çıkardıkları yeteneklerini; geçmişten bugüne kadar edindikleri bilgi, beceri, deneyim ile edindikleri birikimlerini yorumlayarak oluşturdukları süreçle; “Uygulama Projeleri”nin her biri için farklı niteliklerle besleyerek test etmektedirler… Her bir farklı konudaki “Uygulama Projesi” birbirlerinden çok farklı birer “Yaşam Ünitesi” deneyimini temsil etmektedir…

Günümüz koşullarında, yani “olağan olmayan koşullardaki Yaşam Üniteleri”nde “olan bitenlere göre baktığımızda” ise; her bir bireyi ve kurumlarıyla birlikte üniversitelerin tek tek; suyu çekilmiş kendi kuyu dibinde çırpınan kurbağalar durumunda kalmaktan rahatsız olmamalarıdır!…

Oysa ki; Theodor Wisengrund Adorno tam bu noktada “Bilim, İtaasiz Olana İhtiyaç Duyar!…” der!…

Tüm emekçilerin bir ömürlük birikimi olan “Kıdem Tazminatları”na el konulmaya çalışılırken!;… Barolar’ın “Hemşehri Dernekleri” haline getirilerek “Yargı Birliği”nin yok edilmesi ile toplum apaçık bölünürken!;… “Evrensel Kültürün Ortak Değeri” konumundaki “Ayasofya Müzesi” sırf “siyasi çıkar uğruna harcanırken!…”; toplumun tümü bu benzeri hukuksuzluk çatışmalarıyla kavrulurken; “üniversitelerin bir kenara çekilip saçlarını taramaya devam etmesi”; aynı toplum tarafından “hukuksuzluğun olağan bir sistem olarak algılanmasına!…” neden olmaktadır…

Kendisini aydınlatmaktan aciz bir “Üniversiter Sistem”; “eleştirel varlığını yok eden bir hukuksuzluk anlayışıyla” kendisini içinde bulunduğu toplumda ancak “hiçbir şey” olarak konumlandırabilir!…

Oysa ki “Hukuku, ancak başları belaya girdiğinde hatırlanan bir şey olarak bilenlerin; ne kadar bilgi ve olgu birikime sahip olurlarsa olsunlar; insanların ‘eleştirel ilişkileriyle hukukun üretildiğini bilmemelerine’ denk gelmektedir!…”

Kurtuluş ise; kendi kuyularından çıkarak, yani içinde bulunulan hukuksuzluk sistemini; bireyler ve kurumlar olarak birbirleriyle konuşup eleştiri ve özeleştiri ile geliştirecekleri “Üniversal/Evrensel Hukuk” çalışmalarıyla insanca yaşanabilir hale getirebilmelerinde yatmaktadır…

Bunun ilk adımda öncüsü, ”Eğitim ve Öğretimin Sürecinin Öznesi Öğrenciler”in; kendi ilgi/uzmanlık(Örnek: www.mimarist.org/msr.htm ) alanlarından hareketle; birbirleriyle kuracakları “eleştirel ve özeleştirel nitelikli hukukun üretimiyle” mümkün olacaktır…

Tam bu noktada bir kez daha tekrarlayalım; “Bütün Üniversitelerin Öğrencileri Birleşin!…”

Yazar- Metin Karadağ 29 Temmuz 2020 Çarşamba