Basın Açıklaması

Yazar- MO İstanbul 17 Ekim 2017 Salı

Kamuoyuna,

Son günlerde başta Fatih Belediyesi olmak üzere ve bazı ilgililerin, kısa vadeli ekonomik çıkarlar uğruna iki büyük imparatorluğun ve medeniyetin merkezi olmasının yarattığı tarihi önemin yanı sıra; ev sahipliği yaptığı uygarlıklara ait önemli anıtsal eserler, yer altı, yer üstü eserler açısından uluslararası düzeyde de taşıdığı önem nedeniyle İstanbul’un UNESCO Dünya Miras Alanları listesindeki alanları arasında yer alan Sur-u Sultani bölgesi ile ilgili olarak; evrensel koruma hukuku, bilimi, etiği, ilkeleri ve aklına aykırı varsayımsal projelerini meşrulaştırabilmek adına yanıltmayı ve yönlendirmeyi hedefleyen haber ve açıklamalarını büyük bir ibret ve kaygı ile izlemekte olduğumuzu belirtmek isteriz

Konu ile ilgili bilim, meslek ve kültür çevreleri tarafından da büyük bir endişe ile takip edilen haberlerde;  bizzat Fatih Belediye yetkilisi tarafından; Topkapı Sarayı, Gülhane Parkı ve Saray Bahçesini içeren ve Sur-u Sultani olarak adlandırılan dünya mirası alanın turizm amaçlı kullanılabilmesi ve kaybolmuş tarihi yapıların mevcut kalıntılardan ve gravürlerden yararlanarak yeniden inşa (ihya) edilebilmesine imkan sağlamak üzere alanın bir bölümünün 1.derece arkeolojik sit alanından çıkarılıp 3. derece arkeolojik sit alanı kapsamına alınması hususunda kurula öneri götürüldüğü ve kabul edildiği belirtilmektedir.

Bilindiği gibi; Topkapı Sarayı, Gülhane Parkı ve Saray Bahçesi, eşşiz tarihi yarımada siluetinin başlangıç noktasını oluşturan, en önemli öğelerini barındıran bu alan; korunması gerekli arkeolojik, doğal, kentsel ve tarihi değerleri ile bir bütündür. Bu nedenler ile İstanbul 1 numaralı KTVK kurulunun 12.07.1995 gün ve 6848 sayılı kararıyla Sur-u Sultani Bölgesi 1.Derece Arkeolojik Sit Alanı ve 1.Derece Koruma bölgesi sınırlarına alınmıştır.

Fatih Belediyesi’nin başvurusu üzerine İstanbul IV Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 1. derece arkeolojik sitten 3. derece arkeolojik site düşürülmesini uygun bularak Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nde görüş istendiği söylenen alanda; Osmanlı Dönemi’nde Sepetçiler Kasrı, Şevkiye Köşkü, İncili Köşk, Balıkhane Kasrı gibi yapılar ve Bizans Dönemi’nde Mangana Sarayı’nın bir bölümü bulunmaktadır. Ayrıca antik kentin akropolisinin güneydoğu yamaçları olan bu bölgenin Bizans öncesi dönemlerde de konumu gereği büyük önem taşıdığı kuşku götürmez.  Söz konusu alan ve yakın çevresinde bir sarayın dışında kilise ve manastırlar ve çeşitli kamusal yapılar olduğu eski yazılı kaynaklardan bilinmektedir. 1921-23 yıllarında Robert Demangel yönetiminde gerçekleştirilen kazılarda bunların küçük bir bölümü açığa çıkarılmıştır (Demangel & Mamboury 1939: Le quartier des Manganes et la première région de Constantinople, Paris De Boccard). Buna göre sit derecesi düşürüldüğü belirtilen bölge ve  yakın çevresindeki başlıca kalıntılar, Orta ve Geç Bizans Dönemlerine tarihlenmek üzere Polo sahasi, Mangana Sarayi, Hagios Georgios Mangana Manastırı kompleksi, Hodegetria Manastiri, İsa Philanthropos Kiliseleridir. 9. Konstantin Monomachos tarafindan onbirinci yüzyılda yaptirilmis Mangana manastiri özgün mimarisinin yanısıra dünya tarihinde nadir kayda düşülmüş olan peyzaj mimarisi örnekleri arasında da gösterilir. İmparator, dünyanin dört bir yanından bitki örnekleri toplattırarak, çeşitli süs havuzlarla dekore edilmiş Mangana bahçesini zenginleştirir, ki bu Bizans Istanbul’u peyzaj arkeolojisi araştırmaları açısından da önemli bir potansiyel olarak değerlendirilebilir. Nitekim, alanın Osmanlı Dönemi’nde Has Bahçe’nin parçası olması da benzer bir potansiyeldir. Söz konusu bölgeye yayılan tüm bu yapıların görkemli alt yapılari ve sarnıçların belgelenme ve anlaşılma konusundaki sorunları değerlendirildiğinde, bu bölgede alınabilecek tek karar  bilimsel arastırma kararı olmalıdır.

1. Derece arkeolojik sit alanlarında yapılaşmaya izin verilmezken, 3. Derece arkeolojik sit alanlarında müze denetiminde kazılardan sonra koruma bölge kurulu kararıyla izin verilebilmektedir. Ancak 3. derece arkeolojik sit alanları ise “ender rastlanılan buluntulardan ve/veya bilimsel araştırmalar, çevresel gözlemler ile bilimsel varsayımlar sonucunda kültür varlığı veya kalıntısı bulunma olasılığı olan alanlardan olması veya Birinci ve İkinci Derece Arkeolojik Sitlerle etkileşim içinde ve bu alanların korunmasında uzun ya da kısa vadede kamu yararı olan alanlardır.” Söz konusu bölge ise barındırdığı tüm değerler göz önüne alındığında mevzuatta “… taşınmaz kültür varlıklarına ait kalıntılar ve buluntuların veya bunu destekleyen taşınır kültür varlığı buluntularının yoğun olarak yer aldığı” alanlar olarak tanımlanan 1. derece arkeolojik sit alanı özellikleri göstermektedir. Bölgenin koruma derecesinin 3’e düşürülmesinin teklif edilmesi bile bir skandaldır.

Esasen her hangi bir alanın arkeolojik, kentsel, doğal ve veya tarihi sit alanı olarak tespiti ve sit derecesinin tayini; o bölgenin taşıdığı ve barındırdığı özelliklere, ulusal ve uluslararası ilke ve bilimsel kriterlere bağlı olduğu gibi kaybolan tarihi eserlerin yeniden inşası ve/veya ihyası da aynı şekilde ulusal ve uluslararası koruma hukuku ve kurallarına, mesleki ve teknik ilke ve kriterlere bağlıdır. Bu tescil tespitler bizatihi alanın içerdiği tarihi, arkeolojik, kültürel ve doğal her hangi bir bilimsel ve teknik neden olmadan idarelerin projelerine, önerilerine ve niyetlerine göre değiştirilemez. Yapılacak her türlü müdahale, bilimsel tespit ve kriterlere uygun olmak zorundadır.

Özellikle UNESCO’nun 2006 yılından bu yana Dünya Miras Listesi’nde yer alan alanlar ve tampon bölgeler ile ilgili yayınladığı raporlar, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu doğrultusunda, İstanbul’un Dünya Kültür Miras Alanı’nın bütüncül bir yaklaşım ile bu bölgelerin uluslararası üstün değerlere sahip bir alanın gerektirdiği özen ve duyarlıkla planlanması ve yönetilmesi gerekliliği apaçık bir gerçek olarak ortada dururken; tarih ve kültür varlıklarımıza karşı suç teşkil edebilecek işlemlerden bahseden, başta Koruma Kurullarımız olmak üzere meslek ve bilim camiamızı uluslararası alanda zor durumda bırakacak bu açıklama konusunda ilgili Koruma Kurulundan resmi bilgi talep edilmiş olup alınan yanıt uyarınca gerekli yasal işlemler başlatılacaktır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Saygılarımızla

Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi

Yazar- MO İstanbul 17 Ekim 2017 Salı