YIKIMIN ADI: RANTA TESLİM KENTLER, HALKA KAPALI YENİDEN YAPILANMA

Yazar- Ahmet Erkan 21 Mayıs 2025 Çarşamba

YIKIMIN ADI: RANTA TESLİM KENTLER, HALKA KAPALI YENİDEN YAPILANMA
Ahmet Erkan – Mimar, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi

Deprem Değil, Devlet Yıkıyor: Hatay’da Açığa Çıkan Çıplak Gerçek

6 Şubat 2023 tarihinde Maraş merkezli yaşanan depremler, yalnızca yer kabuğunu değil, yüz yıllık devlet aklını da derinden sarstı. Bu sarsıntı, fay hatlarının kırılması kadar, bu topraklarda kırılmış olan toplumsal adaletin, yok sayılmış halk iradesinin, gasp edilmiş yaşam hakkının da ayak sesleriydi. Maraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Osmaniye, Şanlıurfa, Adana, Elazığ ve Kilis illerinde yaşanan büyük yıkım; binalardan çok, sistemin çöktüğünü ilan etti.

Hatay başta olmak üzere, halkın kadim hafızasını taşıyan kentler yerle bir olurken; devletin asli görevi olan yaşamı koruma, yerini sermayeyi koruma refleksine bıraktı. Enkazın altından sadece insanlar değil; çok dilli, çok inançlı, çok kültürlü bir yaşam modeli, birlikte yaşama umudu ve yüzyıllık toplumsal bağlar da çıkarılamadı.

Depremin hemen ardından “yeniden inşa” adı altında başlatılan süreç ise, ikinci büyük yıkımın adı oldu. TOKİ ve yandaş şirketlerin eliyle yürütülen bu sözde “yeniden yapılanma”, halkın değil, ihalenin merkezine oturdu. Ne mimarlık, ne şehircilik, ne sosyoloji, ne halkın talepleri dikkate alındı. Kentler, geçmişi silen, hafızayı yok eden, halka kapalı ve sermayeye açık bir yeniden kurguya teslim edildi. Bu süreçte, mimarlar, şehir plancıları ve mühendisler yalnızca susturulmadı; adeta suç ortağı yapılmak istendi. Bilim dışlandı, etik yok sayıldı, kentler satılık parseller haline getirildi.

Ama asıl büyük tehlike şimdi, kapımızda bekliyor.

 

İstanbul: Yıkımı değil, aklı bekleyen şehir

Bilim insanları yıllardır uyarıyor: İstanbul büyük bir depreme hazırlanmak zorunda. Ancak bu uyarılar, siyasi iktidarın kulağına gitmiyor. Çünkü iktidar için “afet”, bir felaket değil, bir fırsat; bir ihale dalgasının, bir arsa spekülasyonunun, bir imar yağmasının adıdır.

Bugün İstanbul’da 1.2 milyon yapının en az 200 bininin ciddi risk taşıdığı biliniyor. Ancak buna rağmen, kentte hâlâ bütüncül bir yapı envanteri yayımlanmış değil. Zemin etütleri, fay hatları, su kaynakları gibi yaşamsal bilgiler projelere entegre edilmiyor. İstanbul’un altı da üstü de plansızlığın, ranta teslimiyetin ve merkeziyetçi cehaletin kuşatması altındadır.

Her seçim öncesi çıkarılan imar afları, bilimsel uyarıların değil, siyasal hesapların ürünüdür. Bu aflar halkın değil, yandaş müteahhitlerin taleplerine yanıt olarak çıkarılmış; milyonlarca insanı, ölüm riskiyle baş başa bırakmıştır. Her biri, yaklaşmakta olan İstanbul depreminin resmi suç belgeleri olarak arşivlenmelidir.

TMMOB’a bağlı meslek odalarının, özellikle Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası’nın sürecin dışında bırakılması; bu ülkenin bilimden, etik değerlerden ve kamusal akıldan ne kadar uzaklaştığını ortaya koyuyor. Bugün bir mimar, kendi projesini onaylatamazken; bir müteahhit, bir gecede yüz milyonluk projelere ruhsat alabiliyorsa, ortada mimarlık değil; siyasi patronajla yönetilen bir yağma düzeni vardır.

Yeniden yapılandırma değil, yeniden düşünme zamanı

Deprem, sadece teknik bir sorun değildir. Deprem, siyasal bir meseledir. Yıkımın boyutu, doğanın değil, siyasi tercihlerin ürünüdür. Ve bu tercihler değişmeden, hiçbir kenti güvenli hale getirmek mümkün değildir.

Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey, halkı yerinden eden değil; halkla birlikte yeniden kuran, piyasanın değil yaşamın merkezde olduğu bir yeniden yapılanma anlayışıdır. Bunun ilk adımı, mevcut kentsel dönüşüm yasalarının iptal edilmesidir. Bu yasalar, halkı kentin dışına süren, mülkünü gasp eden, yaşadığı yerle bağını koparan bir niteliğe sahiptir.

Gerçek dönüşüm; yerinde, halkla birlikte, kültürel ve sosyal dokuyu gözeterek, şeffaf ve katılımcı biçimde gerçekleştirilmelidir. Bu sürecin mimarları; sadece binaları değil, toplumsal dayanışmayı, ortak yaşamı ve kent hakkını da inşa eden mimarlar, mühendisler ve plancılar olmalıdır.

Yapı denetimini yürüten özel firmalar büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya bırakılmış, devlet firmaların büyük ortağı durumuna gelmiş durumdadır. Bu ekonomik sıkıntılar yapı denetim firmalarının işlerini doğru yapmalarını engel teşkil etmekte ve bu durum yapı güvenliği açısından büyük riskler oluşturmaktadır.  Yapı denetim sistemi, kamusal sorumluluk bilinciyle, TMMOB çatısı altındaki meslek odalarının doğrudan denetiminde, bilimsel kriterlerle ve halkın gözetiminde yürütülmelidir.

Deprem yönetmeliği, bölgesel özellikleri, zemin yapısını, yapı malzemesini, bina yüksekliğini; yani mühendisliğin tüm teknik gerçekliğini gözeterek yeniden düzenlenmelidir. “Standart” değil, yerel ve bilimsel olan esas alınmalıdır.

 

Demokrasisiz kent, güvencesiz yaşamdır

Unutmayalım: Kentler yalnızca teknik alanlar değil, politik mekânlardır. İstanbul’un nasıl bir şehir olacağına Saray’daki bürokratlar değil; mahallelerde yaşayan halk, yerel inisiyatifler, meslek örgütleri ve sivil toplum karar vermelidir. Mahalle meclisleri, halk toplantıları, katılımcı planlama süreçleri; yalnızca birer prosedür değil, yeni bir yaşam tahayyülünün yapıtaşlarıdır.

Halkın kent üzerindeki söz ve karar hakkı, yalnızca bir demokratik hak değil; aynı zamanda bir yaşamsal zorunluluktur. Çünkü planlama halktan kaçırıldığında; geriye sadece ölüm, enkaz ve yoksulluk kalır.

Bugün İstanbul, Haliç’iyle, Boğaz’ıyla, tarihi yarımadasıyla bir rant nesnesi değil; bir tarih, kültür ve yaşam alanı olarak yeniden kavranmak zorundadır.

Hatay’da yaşananlar bize şunu gösterdi: Eğer bilim dışlanırsa, halk ölür. Eğer mimarlık, şehircilik ve mühendislik; etik sorumluluklardan kopartılır, piyasanın alt yüklenicisi haline getirilirse, her proje potansiyel bir mezara dönüşür.

İstanbul için hâlâ bir şans vardır. Ama bu şans, ancak ve ancak örgütlü bir halk mücadelesiyle, bilimsel bilgiyle, meslek ahlakıyla, dayanışmayla mümkündür.

Bizler mimarız; sadece bina çizen değil, yaşam kuran insanlarız. Mühendisler yalnızca teknik çözümler üretmez; hayat kurtarır. Plancılar harita çizmekle kalmaz; toplumsal geleceği yönlendirir. Ve bizler, bu ülkenin her bir köşesinde yeniden ayağa kalkmak isteyen halkla birlikte, kentleri ranta değil yaşama teslim etmek için buradayız.

Şimdi sesimizi yükseltmek, bilimden ve halktan yana olanı savunmak zamanıdır. Hatay’da kaybettiğimizi İstanbul’da kaybetmemek için.

Kentlerimizi teslim etmeyeceğiz.
Geleceğimizi molozlar altında aramayacağız.
Bir daha Hatay yaşanmasın diye, direnmeye devam edeceğiz.

 

Kaynakça

  1. T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı. (2023). Deprem Sonrası Yeniden Yapılaşma Süreci Raporları.
  2. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM). (2023). 6 Şubat Depremleri Araştırma Komisyonu Raporu.
  3. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası. (2023). Kahramanmaraş Merkezli Depremler Teknik Değerlendirme Raporu.
  4. TMMOB Mimarlar Odası. (2023). Deprem Sonrası Yeniden Yapılaşma Süreci Üzerine Görüş ve Öneriler.
  5. TMMOB Şehir Plancıları Odası. (2023). Hatay ve Deprem Bölgesi Üzerine Alan Raporu ve Eleştiriler.
  6. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Dairesi Başkanlığı. (2022). İstanbul Bina Stokunun Deprem Riskine Dair Genel Görünümü.
  7. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü. (2022). Marmara Deprem Senaryoları ve Olasılık Çalışmaları.
  8. Boğaziçi Üniversitesi Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı. (2021). İstanbul’da Deprem Risklerinin Azaltılması Strateji Belgesi.
  9. Acar, F. & Yılmaz, M. (2020). “Kentsel Dönüşüm Politikalarının Sosyo-Mekânsal Etkileri: İstanbul Örneği”, Planlama Dergisi, Sayı: 4, s. 25-40.
  10. Davis, M. (2006). Yıkım Kenti: Gecekondu Gezegeni Üzerine Yazılar (Çev. T. Birkan), Metis Yayınları.
  11. Bookchin, M. (2007). Özgürlüğün Ekolojisi. (Çev. B. Yalçın), Kaos Yayınları.
  12. Şen, S. (2023). “Afet Değil, Rant Yönetimi: TOKİ’nin Deprem Sonrası İnşaat Politikaları”, birikimdergisi.com, Erişim: Nisan 2025.

Bayraktar, U. (2023). “Hatay’da Yeniden İnşa mı, Tarihin Silinmesi mi?”, Mimarist Dergisi, Sayı 80.

Yazar- Ahmet Erkan 21 Mayıs 2025 Çarşamba