- “Mimarlıkta Kuram Sempozyumu’na Doğru Giderken; “Mimarlar Odası Öğrenci Üye Grupları Arası, Ön Kolokyumlu Mimarlık Eleştirisi Yarışması” Hazırlık Süreçleri…
- Alan memnun, satan memnun…
- “Adalet Güvenceli Hukuk”un Mantığı; “Kamuyasal Toplum”un Matematiksel Özüdür!…
- İstanbul’a dair
- Ne Kadar Güzel Bir Şey Şu “Hayal Kurmak…”
- Doğan Kuban’ın anısına… “İstanbul’un tarihi mirası baygın…”
Mimaride Kentlerin Psikolojik Durumu Üzerine İlk Bakışta; “Hastalıklı Kentlerde Toplumlar Nasıl Yaşarlar?…”
Hem tekil birey olarak yaşayan insanın, hem de o her bir tekil birey insanların bir arada yaşarken her türden ilişkilerinde üretip ortaya çıkardıkları davranış kalıplarının hacimsel biçim/lerini koruyarak yansıtan toplumsal mekânların; daha iyi, daha sağlıklı ve daha uzun ömürlü bir kabuk ile tamamlanması görevi olarak ortaya çıkan Mimari’nin; insan ilişkilerinden etkilenmediğini düşünmek olanaklı mıdır?…
Üstelik aynı zamanda mimari, her yere herşeyi yapmayı değil; gerektiğinde hiçbir şey yapmamayı da kapsar…
Çünkü insanlar kentlerde ya da doğa içinde yaşarken; hiçbir şey yapılmaması gereken yerleri bomboş bırakması da mimarlık eylemine dahildir…
Halk arasında “Kargaya balası Kuzgun gelirmiş…” diye bir deyiş vardır… Karga’nın, zekâsına hayran olduğu Kuzgun’u kendisine örnek almasına göndermedir bu deyiş…
Bu deyiş genelde insanın kendisine ait olan özelliklere karşı hoşgörü sınırlarını zorlayan körleşmiş içgörü davranışlarını eleştirmek için kullanılır…
Hatta bu deyiş; İbni Sina’nın “Hiç kimse görmek istemeyen biri kadar kör olamaz…” sözüyle de özdeşlikler taşır…
Kısaca bu körlük; “Davranış Bilimi” de denilen, bireysel ve sosyal psikolojiyi birlikte kapsayan Psikiyatri ve Psikolojide; Deliliğin en kısa ve özlü tanımı; “Her türlü insani ilişkiden yoksunluk hali…” diye tarif edilen durumla da özdeşlik taşır…
Mimari, her türlü insani ilişkileri korumak için kabuk üretirken; bir yandan da insanların delirmesine de karşı çıkmak eylemini kapsamakta;
onları psikiyatrik ve psikolojik “Denek” yani “Danışan” olmaktan da korumak yani delirmesini önlemek ya da geciktirmek sorumluluğunu da taşımaktadır…
1940’larda Psikiyatr Dr. Karen Horney’in “Günümüzün Nevrotik İnsanı” ve “Çağımızın Nevrotik İnsanı” başlıklı olarak iki kez dilimize çevirisi yapılmış olan kitabında yer alan Kültürel Kökenli tezi; aynı zamanda Psikiyatr Dr. Sigmund Freud’un Biyolojik Kökenli tezine ek/alternatif olarak: “Kent hengamesi/kargaşası içinde yaşayan insanların normal sağlıklı kalabilmesi olanaklı değildir. Bu nedenle kentlerde yaşayan insanlar doğal olarak Nevrotiktirler…” iddiasına sahiptir…
İnsan ve doğa ilişkilerinden üretilen mimari mekânlarla etkileşimler; doğal olarak insan ve doğa ilişkilerini de yeniden biçimlendirirler…
Kentlerde her türden fiziksel ve kültürel olarak yapılanmış yerleşiklik; sürekli etkileşimde bulunduğu insanların davranış alışkanlıklarına da yön verebilir…
“Mimarlık Eğitimi”nin bütününü oluşturan Dersler; ilmek ilmek insan doğa ilişkilerinden etkilenerek oluşturulmuş temel kuralları mimar adaylarına aktarırken; onların sağlıklı bireylerin ilişkilerinin doğal ve yapılı ortamlarda daha da sağlıklı biçimde yeniden onarılarak üretilmesinin ilkelerini ve inceliklerini edinmelerini hedeflerler…
Peki, iyi kent örnekleri yok mudur?… Her zaman vardır… Ama onlar çok azdır ve ancak cımbızla seçilir ve parmakla gösterilirler…
Oysa ki genel olarak “Mimarlık Uygulamaları”na yön veren “Ülkelerin Mimarlık ve Kentleşme Politikaları”ndaki öncelikler arasındaki sadece kâr hedefli/çıkarcı/sağlıksızlaştırıcı kararların birebir olarak kentlere yansıtılmasında ortaya çıkan sorunlar;
o sorunları yaratanların çözüm önerileriyle düzeltilemeyeceği artık gün gibi ortaya çıkmış durumdadır…
Çünkü aynı zihniyetle mevcut sorunların düzeltileceğini söyleyenlere “Kargalar da gülerler…”
Örneğin her zaman; “Ticari Kâr Öncelikli Bürokratik Mezbeleliklerdir, Bizleri Öldüren; Deprem Değil!…” (Mimarlara Mektup Bülteni, Ocak-Şubat 2023, Sayı: 281 / http://www.mimarist.org/ticari-kar-oncelikli-burokratik-mezbeleliklerdir-bizleri-olduren-deprem-degil/) saptamasında olduğu gibi…
Bu türden hastalıklı kentlerde tabii ki; toplumlar da ancak akvaryum balıkları gibi yaşayabilirler…
O halde, ne diyelim?…
Hepimize geçmiş olsun; kendi kendimize acil şifalar dileyelim…
Mimarlara Mektup, Ocak 2025, Sayı: 298