“Kafes Kuşu” ile “Kuyu Dibi Kurbağası”nın Görebildiği “Siyasetin Mimarisi…”

Yazar- Metin Karadağ 21 Mayıs 2025 Çarşamba

Kurgulanan bu güzel örnekleri bilirsiniz; “Kafeste dünyaya gözünü açıp büyüyen kuş; uçmayı hastalık sanırmış…” Yine benzer şekilde; “Suyu çekilmiş kuyu dibinde dünyaya gözünü açıp, orada büyüyen kurbağa; yukarıdaki kuyunun ağzından görünebilen gökyüzünü; gökyüzünün tamamı sanırmış…”

Yaşanılan ortamın “Mimari Mekan” olarak insan da dahil her canlıya farklı etkileri olduğunu biliyoruz… “Siyaset Mimarisi”nin de bundan pek fazla farklı olmayacağını da var sayabiliriz…

“Ortaçağ”ın küçük boyutlu manüfaktür/atölye üretiminin ticaret burjuvazisi; daha çok kazanmak için büyük boyutlu fabrikasyon üretime dönüştürmeye başladığı “Kapitalizm” aşamasında elde ettiği güç ile sermayesinin özgürlük sınırlarını da genişletmeye başlar…

Sanayiinin ilk büyük adımlarının atıldığı Avrupa’da özellikle de Almanya’da ortaya çıkan yeni “Siyaset Mimarisi” mevcut durumu değiştirecek adımlarla; var olan düşünce yapısını da harekete geçirerek “Alman Felsefeciliği”ni öncü konuma getirir…

Özetle; bu gelişim sürecinde çok büyük emeği olan Alman Filozof, Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770-1831) “Hukuk Felsefesinin Prensipleri” çalışmasıyla, meclisler ekseninde ve birey hakları, sivil toplum hakları silsilesini her aşamasında son kararın babadan oğula geçen “Kralın Erkine” bağıl hale getirir… Her bir noktadaki son karar kralın keyfiyetine göre düzenlenmiştir. Bir tür Ortaçağ Krallığı’nın -geniş tabanlı haklar silsilesiyle-güncellenmesidir adeta… Neyse ki daha sonra Karl Marx’ın “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi” çalışmasıyla da “Hegel’in bu zorlama hukuku deşifre edilir…”

31 Ekim 1989 tarihinde 8. Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal, ardından hemen Yıldırım Akbulut’a 9 Kasım 1989 tarihinde kurdurduğu hükümetin 20. Başbakanı olarak görev verdi… O günleri yaşayıp hatırlayanlarınız bilirler; muhalif basında çıkan esprilerle karışık eleştiriler arasında “Tuzluk Hükümet” vurgusu da yer alıyordu… İşin sonradan örnekleriyle ortaya çıkan gerçeği şu ki; “Tuzluk Hükümet” vurgusu, sadece zorlama bir espri değil; gerçeğin doğrudan kendisiydi… 19. Yüzyılda ortaya çıkmış bir kavram olan “Kakistokrasi”(“Bütünüyle yeteneksiz yöneticilerden oluşan yapılanma…”) yeni ortaya çıkan bu “Tuzluk Hükümet” döneminde yeniden ete kemiğe bürünerek hortlatılmıştı…

“Siyasi Kayırmacılık” ise artık (Aslında bir “Utangaç Faşizm” olan “NeoLiberalizm”in iyice azıtmış “Thatcherizm” hali aşamasında…) açıkça “Nepotizm” olarak elini kolunu sallayarak dolaşmaya başlamıştır…

Yine o dönemde İngiltere’nin Başbakanı olan Margaret Thatcher‘ın soyadıyla “Thatcherizm” olarak simgeleşen “Neoliberalizm” ülkemizde  “Nepotik Kakistokrasi”nin (Ya da “Kayırmacı Tuzluk Hükümet”) modeli olarak işgörmeye başlar…

Artık “Kentlerin Ayrıcalıklı İmar Haklarıyla Talan Edilmesi Süreci; Asıl Yıkıcılığına Henüz Yeni Başlamıştır!…” “Hukukun Siyaseti” artık bütünüyle “Siyasetin Hukuku” olarak “Destansı Keyfiyetlerle Yağmalanan Kentleri” oluşturmaya başlamıştır…

Günümüzde “Kapitalizmin Totemleri”(gökdelenler) olarak hortlatılan “Ortaçağ Şatolarını” andıran “ReziLdanslar”ın İstanbul, Bursa, ya da diğer yerlerdeki örneklerine(Bolu) bakarak “Hegelyen Hukuk Felsefesinin Esirleri” olduğumuzu söyleyebiliriz…

Bu esaretten “Kafes Kuşu” ya da “Kuyu Dibi Kurbağası” gibi olduğumuz yerden bakarak kurtulamayız…

Çünkü “Kurtulmak yok tek başına; ya hep beraber ya da hiçbirimiz…”-Bertold Brecht-

Hep birlikte kurtulmak için, hep birlikte haykırmalıyız:

Hukukun tek kaynağı, insanlar arasındaki insani, doğal ve açık olan her türlü ilişkilerdir… Kanunlar ancak bu ilişkileri korumak için yazılırlar…”

 

 

 

 

İstanbul                                                       Bolu                                                                       Bursa

Mimarlara Mektup Bülteni, Şubat 2025, Sayı: 299

Yazar- Metin Karadağ 21 Mayıs 2025 Çarşamba