Bu Kez Aynada Kendi Kendimize: “Kalitemi Belirleyen; Kaliteyi Talep Etme Kalitemdir!…” Diyebiliyor muyuz?… Yoksa, Yine “Boş Ver” mi?!…

Yazar- Metin Karadağ 5 Eylül 2019 Perşembe

Günlerin getirdiği, yakın tarihin kakistokrasi süprüntülerinden oluşan kapkara gündem/ler/in içinde çırpınıyoruz!… İhmal, göz yumma, gözden kaçırma, nepotizm, yağma, patinası bilerek yok edilip taze dekor haline getirilen tarihi geçmiş; kent selleri, orman yangınları, hukuk ve doğa katliamları!… İlh!…

Konular, iri karasinekler gibi uğultuyla uçuşuyorlar… Bu kadar çok olduklarına göre hala çok açlar!… Bu kez leş yağmasını duymuş, görmüş ve tadını bildikleri kokuyu almışlar çoktan… Arada bir sanki zevkten; sırtları göz alıcı fosforlu yeşille parlıyor!… Elinizi sallıyorsunuz; ama oralı değiller… Kaçmıyor, eksilmiyorlar… Artarak geliyorlar… Sayıları katlanarak artıyor, artıyor… Artarak geliyorlar; artarak!…

Her şeye karşın, herkesin iyi şeylere umudunu korumak ve geliştirmek için direnme noktalarını inatla artırmak gerek; yılmadan!… Yine en baştan; yani insanlık tarihinin henüz toplumsallaşmaya yeni başladığı sıfır noktasından başlamak; herkese iyi gelir!…

“Demokrasi, kendi tarihi boyunca evrimleşebildiği kadar evrimleşmiş; evcilleşebildiği kadar evcilleşmiş; ‘paketlenerek istiflenmiş’ ve böylelikle ‘Nitelikli Şiddete(İknaya)’ dönüştürülmüş, şiddetler toplamıdır!..”.

“Niteliksiz Şiddet”(kaba şiddet)in kullanımı, “Meşruiyet Gereği” olarak; ancak hukuken tüm toplumun(kamu)oy ve el birliği ile uzmanına/devlete teslim edilmiştir…

“Niteliksiz Şiddetin” kamuyasal alandan kaçırılarak zimmete geçirilmesi; demokrasiye ihanet olarak kayda geçer!

Toplumun şiddeti kullanma yetkisi verdiği devletin, yönetiminde dönemsel olarak görev almış olan siyasi(hükümet)

sorumlularınca, “Adalet Güvenceli Hukuka” aykırı(“Zimmete geçirilmiş Niteliksiz Şiddet”) biçimde kullanımı; her zaman cezaya tabi, süresiz bir suçtur!

“Toplum Teki” olan bireyin şiddetle ilişkisinde tek meşruiyet alanı(an olarak), evrensel hukuka göre; yaşamının açıkça tehlike altında olduğu durumda, yani “Nefs-i Müdafaa” yapmak zorunda kaldığı durumda geçerlidir. Tarih boyunca ölmemek/öldürülmemek yani ancak canlı varlığını ve bütünlüğünü koruma doğal refleksi durumunda, doğal olarak kabul edilmektedir…

“Evrensel Hukuka” doğru yönelen toplum teki bireylerin ilk adımda, “doğal olarak sahip oldukları öz hakları”; ancak bir manifesto ile özetlenip aktarılabilir…

(*)”Yeryüzü Bireyi Manifestosu”

*-Katılımcı Yurttaş Bireylik bir ayrıcalık değil, sadece ayrıcalıklı olmayı reddetmektir…

Ve buna bağlı olarak ortaya hukuk çıkar;

*-Hukukun tek kaynağı; insanlar arasındaki insani, doğal olan her türlü açık ilişkilerdir…

Tarih boyunca yapılan tüm haksızlıkların da kanıtladığı gibi;

*-Bu kaynak; hukukun güvencesi olduğu var kabul edilen devletlerin de tek temeli olmalıdır…

Ancak herşeye rağmen iyi örneklerin insanlara kattığı deneyim ve bilgi gücü sayesinde;

*-Yine, bu kaynaktan beslenmeyen hiç bir yapı aynı zamanda meşruluğunu onaylatacak güçten de yoksundur…

Defalarca kanıtlandığı için çok iyi bildiğimiz;

*-Bu anlamdan hareketle; hukukun kaynağına ve hukuka saygılı olmayan hiçbir yapıyı meşru kabul etmiyoruz…

Belki de sondan bir öncedir. Bilmek de istemiyordum aslında, ama; hep birlikte yaşadığımız tüm bu olanlar karşısında birkez daha durdum; “son birkez” daha düşündüm; ve ilan ediyorum ki:

Tüm bu yaşadıklarımızın sorumlusu olarak;

*-Ben, kendi iradem dışında katılmış bulunduğum bu yaşamın tüm alanlarında; yazılı ya da yazısız; üyesi bulunduğum insanlığın ortak mirası olarak bugüne kadar oluşmuş tüm hukuksal haklarımı kavramaya, kullanmaya veya reddetmeye;

kendi irademle kendimi yetkili ilan ediyorum…

*-Bu yetkimi kullanırken; başta doğrudan kendi haklarım olmak üzere, dolaylı olarak da kendi haklarımın benzeri hakları taşıyan yeryüzünün tüm bireylerinin haklarını çiğnemeyeceğime ve çiğnetmeyeceğime ve bu konuda nefs-i müdafaa ahlakıyla davranarak bütünüyle kendi haklarım olarak saydığım tüm bu hakları korumaya, kollamaya ve geliştirmeye;

kendi irademle kendimi yetkili ilan ediyorum…

*-Bu yetkimi kullanırken; yeryüzünde şu an sürebilen yaşamın bir bütün olduğunu ve bu bütünde hak payım olduğunu ve yine bu bütünün haklarının bir paydası olduğumu, bu bütünün ya da bir kısmının yok oluşu durumunda kendimin de yok olabileceği bilinciyle; her türlü yokedişe karşı gücüm oranında mutlaka bir görev almaya ve yapmaya; kendi irademle kendimi yetkili ilan ediyorum…

“Hollandalı ressam Maurits Cornelis Escher’in sonsuz yüzeyli Mobius Bant üzerinde yürüyen karıncalar…”

Bir toplumda herkes, işlenen her bir hata ve/ya suçtan dolayı sorumludur! Çünkü görmezden gelip ihmal edilen her bir yurttaşlık görevi; en küçüklerinden bile olsa -bir yolunu bulup- birleşerek büyük suçu ve suçluyu yaratmaktadır. Suçu bireyler değil; içinde bulunduğu toplumun duyarsızlıkları üretir…

Hiç ayrımsız toplumu oluşturan tüm bireyleri etkileyebilen şiddetin, beklenmedik herhangi bir alanda ortaya çıkmasının “Sürekliliği” (Örneğin: “Trafik Terörü” ya da “Kent Selleri” veya “Heyelan ve Deprem Önlemleri İhmali” ) o konunun bir “problem alanı olarak” çözümü yönünde “kamuyasal nitelikte bir duyarlılıkta” çalışma/lar gerektirir.

Sorun, tabii ki temel bir “planlama hatası” üzerine kurulmuş olan; ÇED sorgulama(Risk Analizi) süreçlerinde ihmal edilen noktaların; bir araya gelerek can ve mal kaybı ile sonuçlanan bir risk toplamına denk düşmektedir.

İmar Planları’nda “ihmal edilen ÇED süreçleri” (Örn: “Mimari; vb.; vd.; vs. hatalar!…”) hem üst yapısal hem de alt-yapısal “eşgüdüm planlama hataları” olarak yine bu sakıncalı durum/lar/a göz yuman topluma ve o toplumun teki; birey/ler/e  bedel ödetmektedir!…

Yıllardır bu ve benzeri ihmaller sonucunda biriken “Kent Suçları” ile ortaya çıkan zararların bedelini ödeyenler olarak; “artık tüm bu zararların yetki ve sorumluluk kullanım payına göre ödenmesi gerektiği…” üzerine düşünmeye başlamalıyız…

Herkes kendi haddinin hesabını bilmeli ki; hesap da sorabilmeli!… “Bilmediğim şeyin, sahibi olabilir miyim?” değil mi?…

Öyleyse aynada kendi kendime  “Kalitemi belirleyen; kaliteyi talep etme kalitemdir…” diyerek sorumluluklarıma bir el atıyorum…

Hadi bakalım; hele ki Eylül’de Barış’a doğru yürüyerek başlamak en iyisidir…

(*)Habitat – II Sivil Forum ’96 için Sivil Toplum Kuruluşları Evsahibi Komite Katılımcı Bireyler Kozası’nın”Yeryüzü Bireyi Manifestosu” olarak yeryüzü bireylerinin onayına sunulmak üzere; Komite – II’ye önerisidir…

 -08 Haziran 1996’da tüm STK ve Katılımcı Bireylerin yer aldığı uluslararası Plenaryum’da bu sunum yapılmış ve matbu belge olarak Komite-II’ye teslim edilmiştir .- Taşkışla İstanbul – Türkiye

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=26411

Yazar- Metin Karadağ 5 Eylül 2019 Perşembe