Yerel Yönetimler Yerel mi?

Yazar- Ali Hacıalioğlu / TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Sekreteri 10 Şubat 2019 Pazar

“Belediye Seçimleri” başta siyasiler olmak üzere belediyelerle ilişkili tüm çevre ve meslek insanlarının doğal olarak gündeminde öncelikli yer tutmaktadır. Mimarlık hizmetlerinin imar planlarına bağlı olarak büyük ölçüde şekillendiği, onaylandığı ve denetlendiği kurumlar belediyelerdir. Daha da önemlisi belediyeler, kentleşme politikalarının uygulama alanlarıdır. Mimarların ve Mimarlar Odasının böyle bir süreci yakından izlemesi ve gündemde tutması, sorumlulukları gereğidir. Bu sebepledir ki yerel yönetimleri konu alan çok sayıda oturum/panel Oda birimlerince düzenlenmektedir.

Yaşadığımız kentlerdeki kamusal alanların yönetimi, yerel halkın ortak ihtiyaçlarının karşılanması, karar organlarına katılım, yönetimlerin demokratik, şeffaf ve hesap verebilir olmaları gibi nitelikler, yerel yönetimlerdeki ‘yerellik’ ve ‘hizmette halka yakınlık’ ilkelerini ön plana çıkarmaktadır.

Böylesi bir ortamın gerçekleşmesi için sadece ‘iyi’ bir belediye başkanı ve ‘iyi’ bir belediye meclisinin seçilmesi yeterli midir? Temel sorun da bu olsa gerek. Yerel yönetimleri sadece ‘belediyeler’ olarak algılamak ve tüm yerel hizmetlerin belediyeler eliyle gerçekleştirilebileceği ‘ön kabulü’ temel çıkmazımızdır.

Oysa hükümet dışı sivil alanda örgütlenmiş, kamu yararı gözeten, gönüllülük esasına dayalı, hiyerarşik düzenden uzak ilişkileri canlı tutan tüm yerel sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, sendikalar, vakıflar, dernekler, kent dayanışmaları, kent savunmaları gibi tüm kesim, kurum ve girişimler birer yerel yönetim yapısıdır.

Asıl olan bu yapılarla belediye yönetimlerinin entegrasyonudur. Gerek belediye yönetimlerinin belirlenme süreci gerekse görev sürecindeki ‘yerel birliktelik’, temel belirleyici unsurdur.

Bir muhtar adayının kentin sakini değil kentin sahibi olmak için adayım” sloganındaki “aidiyet siyaseti”, içinde bulunduğumuz siyasi iklim ve dönüşüm sürecine karşı temel bir toplumsal muhalefetin örgütlenmesine şimdiden ışık tutmaktadır.

Siyasi ortamda karşıt görünen konumlarına rağmen hemen her siyasi parti ‘yerel’ adaylarını genel merkezlerinden belirlemektedir. Aralarında küçük yöntem farklılıkları olsa bile içinde bulunduğumuz ‘yeni sistem’in ruhuna uygun olarak genel başkanlarca belirlenmiş adaylar, yerel yöneticiler olarak görev yapacaklar.

Özellikle 31 Mart yerel seçimlerinde seçmen kitlesi, iradesinin dışında ‘seçilmiş yerel yöneticiler’ arasından tercih yapacak ve esasta ‘seçim süsü verilmiş’ yerel yöneticilerden kamusal hizmet beklenecek.

Muhtar adaylarının ortaya çıkışı ve seçilmelerindeki sürecin belediye yönetimleri için neden gerçekleştirilmediğinin iyi kavranması gerekir. Artık belediyeler birer kamusal hizmet alanı değil, bu alanların da özelleştirilmesine bağlı olarak büyük ‘finansal kuruluşlar’ haline gelmiştir. Yaşadığımız toplumsal dönüşüm sürecindeki ‘siyaset finansmanı’ büyük ölçüde belediyeler eliyle oluşmaktadır. “Yerinden yönetim” ilkesinden uzaklaşmanın sebebi de bu olsa gerek.

Belediyelerin asli görevi olan planlama çalışmaları, özellikle 2011 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının kuruluşu ve genişletilmiş yetkilerine bağlı olarak bu bakanlığa devredildi. Başta kamu arazileri olmak üzere parsel bazında planlar yapılarak adeta her mahallede ‘ayrıcalıklı’ imar parselleri oluşturuldu. Kamusal alanlar kamu yöneticileri ve yandaş müteahhitler eliyle inşaat sektörüne teslim edildi ve nihayet inşaat sektörüne dayalı ülke ekonomisi, 2018 ekonomik krizini doğurdu. Artık yapılması gereken, kentleşme sürecine dayalı ‘spekülatif emlak/gayrimenkul ekonomisi’nden ivedilikle vazgeçilerek, yaşanabilir kentler için mesleki kurallar ve evrensel değerlere bağlı kent politikalarına dönülmesidir.

 

Yazar- Ali Hacıalioğlu / TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Sekreteri 10 Şubat 2019 Pazar