Emek İstismarına, Güvencesizliğe ve İnsan Onuruna Yakışmayan Koşullara Karşı Mücadele ve Dayanışma Gününü Kutluyoruz

Yazar- MO İstanbul 30 Nisan 2019 Salı

30 Nisan 2019

Emekçilere uygulanan zulüm ve baskıya karşı 1886 yılında birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak ilan edilen 1 Mayıs; tüm dünyada örgütlenme ve çalışma haklarına eşit erişim taleplerinin iletildiği bayram olarak kutlanmaya devam etmektedir.

Ülkemizde ise örgütlenme, çalışma, toplantı ve gösteri hak ve özgürlükleri baskı altına alınarak kısıtlanmakta; emekçilerin 1 Mayıs’ı kutlamalarına yasaklamalar getirilmekte; çalışma hayatı özelleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma ve köleleştirme süreçleriyle şekillenmektedir.

2003 yılından bu yana; çalışma hayatını düzenleyen 4857 sayılı İş Kanunu, 5763, 5920, 5921, 6111 sayılı Torba Yasalarla getirilen değişiklikler ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle; iktidarın ekonomik büyümeye odaklanan politikalarıyla biçimlenmiştir.

Ulusal ve uluslararası mevzuatta “iş güvenliği ve sağlığı” ile ilgili düzenlemeler yapılmış olmasına karşın gerekli hukuki ve kamusal denetimlerin yapılmaması nedeniyle yaşanan iş cinayetleri toplumsal sorun haline gelmiş; Devletin asli görevlerinden olan denetim ve gözetim; gerçekleştirilen yasal düzenlemelerle özel sektöre devredilmiş; ağırlaşan ve güvencesizleşen çalışma koşullarında kayıt dışı istihdam ve sömürü artmıştır.

2014 yılında Cumhuriyet tarihimizin en can yakıcı iş cinayetleri Soma, Mecidiyeköy ve Ermenek felaketlerine sebep olan koşullar maden ocaklarında, şantiyelerde ve sektörlerde devam etmesine karşın; hizmet alımı, taşeronlaşma, üretim zorlaması, bilim ve teknolojiye aykırı işletme yöntemleri ve denetim yetersizliği giderek ağırlaştırılmış bir biçimde sürdürülmektedir.

Yaşanan felaketlere karşın o tarihten sonra; çalışma hayatına dair düzenlemeler içeren 6552, 6645 ve 6715 sayılı Torba Yasalar ve 6735 sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu yürürlüğe sokulmuştur. Özel sektörde ve kamuda taşeron işçi istihdamını yaygınlaştıran alt işveren sözleşmelerini ve uygulamalarını yasallaştırarak kalıcı hale getiren; taşeron sistemini güçlendiren, işverenleri iş cinayetlerinin sorumluluğundan kurtaran, işçilerin kiralanması ve köleleştirilmesinin; yabancıların ise denetimsiz biçimde istihdam edilmesinin ve hizmet sunmasının önünü açan yasal düzenlemeler yapılmıştır.

Mayıs 2016’da Kiralık İşçi Yasası olarak bilinen 6715 sayılı Torba Yasa yürürlüğe konmuş; yapılan düzenleme ile kıdem tazminatı fiilen yok edilmiş, ihbar tazminatı ve iş güvencesi kaldırılmış, emeklilik ve sağlık hakları fiilen kullanılamaz duruma getirilmiş, fazla mesai ve yıllık izin gibi haklar yok sayılmıştır.

Temmuz 2016’dan sonra ise; OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lar aracılığı ile kamu kurumlarının yapıları değiştirilmiş veya kapatılmış, çalışanları tasfiye edilmiştir. Emekçilerin yalnızca örgütlenme ve çalışma hakları değil; toplantı, gösteri ve grev hakları da kısıtlanmıştır. Grevler ertelenerek yasaklanmış; hatta “OHAL’in grev tehdidi altındaki yerlere müdahale için kullanıldığı” bizzat Cumhurbaşkanı tarafından ifade edilmiştir.

Ağustos 2016’da; yabancı mimar ve mühendislerin Türkiye’de denetimsiz bir biçimde serbestçe hizmet sunmalarına akademik ve mesleki yeterlilik ölçütleri aranmaksızın ve karşılıklılık ilkesi gözetilmeksizin olanak tanıyan, haksız rekabet ortamı yaratan ve işsizliğin artmasına sebep olacak olan 6735 sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu niteliksiz, yetersiz ve eşitsiz mesleki hizmeti yasallaştırmış, kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı düzenlemeleri hayata geçirmiştir.

2018 yılı sonunda ise; çalışanların uzun mücadeleler sonunda kazandığı kıdem tazminatının fona devredilmesine yönelik çalışmalar yeniden gündeme taşınmış, yasal düzenlemeler hazırlanmaya başlamıştır. Eylül 2018’de açıklanan Yeni Ekonomi Programı’nda ve Ekim 2018’de yayımlanan 2019 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda kıdem tazminatı reformu gerçekleştirileceği belirtilmiş ve düzenlemelerin 2019 Aralık sonuna kadar tamamlanacağı düzenlenmiştir.

Çalışanların güvencesi olan kıdem tazminatını; işveren yükümlülüğü olmaktan çıkararak bireysel hesaba dayanan bir kıdem tazminatı sisteminde fona devretmeyi öngören düzenleme; kıdem tazminatının iş güvencesi işlevini ortadan kaldıracak ve güvencesizliği artıracak, otuz günlük kıdem tazminatını belirsiz hale getirecek, tazminat hesabının son ücret ve toplu sözleşme düzeniyle bağını koparacaktır.

Siyasi iktidarın göreve geldiği 2002 yılından bu yana; sermaye odaklı ve azami kar hırsı ile oluşturulan politikalar; emek istismarına ve insan onuruna yakışmayan çalışma koşullarına yol açmış, çalışma barışı bozulmuştur. Oysa Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Çalışma koşulları; nitelikli ve adil, insanlık onuruna uygun bir yaşayış sağlamak üzere düzenlenmelidir.

Mimarlar Odası olarak; emekçileri güvencesizlik, yoksulluk, işsizlik, sömürü ve ayrımcılığa terk eden sermaye odaklı politikalara karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi vurguluyor hiçbir ayrım, mahrumiyet ve kısıtlamanın yaşanmadığı, insan onuruna yakışır çalışma koşullarının sağlandığı bir gelecek dileğiyle 1 Mayıs Emek, Mücadele ve Dayanışma Günü’nü kutluyoruz.

TMMOB MİMARLAR ODASI

 

Yazar- MO İstanbul 30 Nisan 2019 Salı