Şube Sekreteri H. Bülend Tuna'nın Konuşması

Değerli meslektaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1954 / 2004, Genel Kurulumuz Mimarlar Odası'nın kuruluşunun 50. Yılında toplanıyor. Böylesine önemli bir yaş dönümünde 50 yılda yapılanlar, meslek ortamımızın bu süre içinde geçirdiği evrimi değerlendiriyor, bu yönde çalışmalar yapıyoruz. Ben de konuşmama başlarken Oda'yı bugünlere getirenlere, sahip çıkıp yükünü sırtlayanlara, Oda emekçilerine teşekkürlerimi ve minnet duygularımı sunuyorum. Bu dönemin yöneticileri olarak ismimizin birlikte anılmasından gurur duyacağımızı da bilmenizi isterim.
50 yılın sonunda geldiğimiz noktada nasıl bir Mimarlar Odası görüyoruz? Misyonunu tamamlamış tarihçilerin ilgi alanına giren bir kurum mudur? Hayır, tersine 50 yılın getirisiyle ustalaşmış ve önündeki görevleri değerlendirebilecek, sorunları çözebilecek ve mesleğin yapılanmasında belirleyici önemde kurallar koyabilecek bir birikime sahiptir. Giderek çetrefilleşen ve üst üste yığılan görevlerle karşılaşılması Oda'nın yapılanmasının gözden geçirilmesini, berkitilmesini gündeme getirmekte, ama kamu adına çalışma duygusu konusunda bir tereddüde rastlanmamaktadır.
Geçtiğimiz dönemde ülkemize, insanımıza, insanlığa karşı yapılan alçakça saldırıları yaşadık. ABD'nin bölgemizde ateşlediği savaşı, ülkemizi de içine sürüklemek istediği kaos ortamını reddetmemiz, benzer düşüncedeki güzel insanlarla birlikte barıştan yana tavır koymamız, "Barış İçin 100'ler Meclisi"ne katılarak "Savaşa Hayır" dememiz gerektiğinde; sıfatı ne olursa olsun teröre karşı çıkılması, kınanması gerektiğinde, duygu ve düşüncelerimizi kararlılıkla ifade ettik. Bizden öncekilerde olduğu gibi bundan sonra görev alacak yönetimlerin de böylesi konularda tereddüt göstermeyeceklerine inanıyorum.
Görevde bulunduğumuz dönem, ülkemizde krizin kronikleştiği bir dönem olarak yaşandı. Depremden bu yana yapı üretim alanında görülen sıkıntılar devam etti. Bir yandan yapı denetimi alanındaki belirsizlikler ve yanlışlıklar, öte yandan uluslararası sermayenin bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de her alana hakim olma isteğinin tezahürleri yaşandı. Zaman zaman bulanıklaştığını gözlediğimiz tepkisel çıkışların, kavram kargaşalıklarının olduğunu gördük, üzüldük. Ulusalcılığın tuhaf, kabul edilemez söylemlerle, birlikteliklerle dile getirilmesini şaşkınlıkla izledik. Sizlerin de gördüğü gibi bu, yalnızca ülkemizi ve mesleğimizi değil, hayatı tüm yönleriyle içine alan bütüncül bir tartışmadır. Tartışmanın tarafları, tarafların da çıkar ilişkileriyle belirlenmiş yapılanmaları, kendi söylemleri vardır. Bu girift ilişkilerin oluşturduğu karmaşık yapılanmayı kavramanın önemini vurgulamak isterim.
Mesleğimizin sorunları yeni değildir; kriz anında depreşen, her seferinde yeni bir boyut da eklenen, bize özgü yanları olduğu için özellikle ağır bir şekilde hissettiğimiz bu sorunların, sadece Türkiye'de yaşanmadığını görüyoruz. Her geçen gün biraz daha birbirine eklemlenen bir dünyada tanımların yeniden yapılması, mesleklerin yeniden tanımlanması, kurallarının belirlenmesi süreci yaşanmaktadır. Avrupa Mimarlar Konseyi ACE ve Uluslararası Mimarlar Birliği UIA platformlarında
izliyoruz, mesleğimizin yeniden yapılandırılması o platformlarda da gündemde. Avrupa'da diğer mesleklerle birlikte ciddi bir tartışma ve çekişme süreci yaşanıyor. Şüphesiz bu süreç Türkiye'ye de yansımakta gecikmedi. Başbakanlığa bağlı AB sekreterliğinin hazırladığı ve tartışmaya açtığı taslak, mesleklerin yapılandırılmasını gündeme getiriyor. Kabul edilemez yanları olan bu tasarının hedefledikleri önümüzdeki dönemin ana konularından biri olacaktır.
Mimarlıkta toplam kalitenin yükseltilmesi en temel sorun olarak durmaya devam ediyor. Eğitimdeki sorunları biliyoruz, izliyoruz. Mimarlık ve Eğitim Kurultayı çalışmaları sırasında sıklıkla dile getirildi, tartışıldı. Senelerin ihmali ve kötü yönetimi sonunda bugün ülkemizdeki mimarlık eğitimi veren kurumlardan mezun olanların mimar kabul edilmediği bir dünyayla bu alanda entegrasyona gidiyoruz.
Ortada bir yarışma varsa bunun adil olması, olabilmesi gerekiyor. Sadece Batılı olduğu için, yabancı mimarların dopingli bir imajla getirilerek burada pazarlanması söz konusu. Fakat bir an için rekabeti, yabancı mimar baskısını vb. bir yana bırakalım ve kendimiz için, kendi insanımız ve ülkemiz için nasıl daha kaliteli hizmet verebiliriz; mesleğimizin söz konusu olduğu her alanda, kamuda, belediyede, özel bürolarda, yapı denetiminde ve tabii ki Oda'da kaliteyi nasıl yükseltebiliriz, diye düşünelim. Kalitenin yükseltilmesi bir yana giderek düşürülmesine yol açan faktörleri nasıl eleyebiliriz? Mimar ve mimarinin, tarihsel olarak da olumlu olan toplumdaki imajının pekiştirilmesi ve değerinin yükseltilmesi için neler yapabiliriz, diye düşünelim ve hayata geçirelim. Bu dile getirdiklerimizi yapamıyorsak, yapmak istemiyorsak, sadece ve sadece ulusal korunma söylemleriyle bir yere varamayacağımız açıktır.
Mesleğimizin, gündemde olan bu yapılanmasına paralel olarak Odamızda da yeni yapılanmanın eşiğinde olduğumuz görülmektedir. Mimarlıkta toplam kalitenin yükseltilmesi başlığı altında değerlendirebileceğimiz bu yapılanma çabalarının her biri, birbirinden farklı, kapsamlı yaklaşımlar içermektedir. Bunların başında Oda hukukunun geliştirilmesi ve yeni sorunlarla baş edebilecek bir hüviyete bürünmesi, sağlamlaştırılması gelmektedir. Bu alanda Şubemizin de katkıda bulunduğu bir dizi çalışma sürdürülmekte ve Mimarlar Odası Genel Kurulu'na öneri olarak geliştirilmektedir.
Bunun yanı sıra, Mimarlık ve Eğitim Kurultayı gündeminde yer alan ve uzun bir süredir atölyelerle, panellerle ve nihayetinde kurultayın üç günlük çalışmasında sergilenen sorunlar ve bu sorunlara karşılık düşen görevler, Oda'nın gündemindeki en önemli yapılanma sorunları olarak durmaktadır. Bunların neler olduğunu sıralarsak;
Mimarlık okullarının eğitim performanslarınının ölçüleceği "Ulusal Akreditasyon Kurulu",
Mimarlık eğitimi sırasındaki stajın ve mezuniyet sonrası meslek pratiğinin sağlanması koşullarıyla ilgilenen "Staj ve Meslek içi Staj Eşgüdüm Kurulu",
Mimarın meslek hayatı boyunca alacağı sürekli eğitimin düzenleyicisi "Sürekli Mesleki Gelişim Merkezi",
Mimarlık öğrencilerini her alanda temsil edecek bir yapılanma olan ülke çapındaki "Türkiye Mimarlık Öğrencileri Birliği".
Ayrıca Oda'nın öğrencilerle ilişkisinin böylesi bir birlikten ayrı olarak ele alınması ve yönetmelikler çerçevesinde "aday üyelik" gibi bir çalışma başlatması, bunun olanaklarının araştırılması gerekmektedir.
Sadece başlıklarını anmakla yetindiğimiz bu konularda ayrıntılı bilgi almak isteyenler kolaylıkla web sayfamızdaki ilgili bölümden yararlanabilirler. Bütün bunların Oda'nın bünyesinde yapılandırılması mümkün görünmemektedir. Getirilen önerilerin tartışılarak olgunlaştırılması, mimarlık topluluğunca benimsenmesi ve içselleştirilmesi için gereken bir süreci yaşıyoruz. Oda'nın bu kurumların oluşumunu sağlaması, yönetmeliklerini hazırlaması, yayınlatması, hayata geçirmesi, kendi çalışma takviminden çok da etkilenmeyecek biçimde yapılandırması gerekmektedir. Bunların, kolaylıkla üstesinden gelinebilecek sorunlar olmadığı açıktır; tartışmaya sunulmuştur, katkı beklemektedir.
Oda'nın üyesiyle bağını kurma yollarının daha çeşitlenmesi, zenginleşmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, sicil sistemini can alıcı bir çalışma alanı olarak görüyoruz. Oda'nın kuruluşundan beri en önemli ve doğal görevi üye sicil sisteminin tutulmasıdır. Bugünkü gündem, mevcut sistemin geliştirilmesi ve etkin hale getirilmesi, Oda'nın meslek ortamının beklentilerini karşılayacak, meslektaşın Oda'yla tartışmasız bağını kuracak ve geliştirecek bir sistemin oturtulmasıdır. Hedefimiz, mimarın mezun olduktan sonra eğitiminden, katıldığı kurslara, tasarladığı projelerden denetimine katıldığı yapılara kadar tüm bilgilerin yer alacağı; bilginin belgeye ve beyana dayalı olarak belirtilebileceği bir sicil kaydının istendiğinde Oda damgalı olarak verilebileceği bir veri tabanının oluşturulmasıdır. Yapılanları ve yapılmak istenenleri Raporumuzun sunuşunda izleyeceksiniz. Şüphesiz, bu konular Mimarlar Odası'nın bütününü ilgilendiren konulardır. İstanbul Büyükkent Şubesi de Oda'nın bu çalışmasına aktif katkı yapmaya, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da devam edecektir.
UIA'nın 2005 İstanbul Kongresi önümüzdeki dönemin en önemli konusu olacaktır. Bütün dünyadan gelecek mimarların ülkemizi, kentimizi izlemeleri, birlikte tartışabilme olanağını bulabilmemiz ne büyük şans. Mimarlar Odası'nın 30.000 üyesinin kendisini dünyadaki 1.200.000 mimarı kapsayan bir büyük birlikteliğin parçası olarak hissetmesi, mesleğinin meslek dilinin evrenselliğini görebilmesi ne büyük bir şans. Burada önemli bir soruna, potansiyel bir soruna parmak basmak istiyorum. Binlerce mimarın geleceği, devletin tüm kademeleriyle destek verdiği bu etkinliğin, Mimarlar Odası için, kentimizde yapıldığı için özellikle altını çiziyorum; İstanbul Büyükkent Şubesi için anlamı ne olacaktır? Böylesi büyük organizasyonlar yapabiliyor olmanın gururu mu? Her zaman görme fırsatımızın olamayacağı meşhurları görebilme imkânı mı? Bu vesileyle de olsa Türkiye'de mimarlığın medyatik olabileceği tesellisi mi? Belki de hepsi, bunları asla küçümsemeden söylüyorum, ama bunlarla yetinirsek, yapılanlara Oda'nın dışında kotarılmışcasına sadece seyirci kalırsak, senelerin emeğine ve gelecek için kullanılabilecek önemli bir birikime yazık olacaktır. Unutmayalım ki, çoğunlukla ruhsatta gerekli olduğu için bir mimarın imzasının arandığı bir ortamda, mesleğimizi yapmaya çalışıyoruz. Mimarı ve mimarlığı gereği ve hak ettiği şekilde toplumun gündemine taşımak gibi bir görevimiz vardır, 2005 İstanbul buluşmasının bu kapsamda da değerlendirilmesi gerekir.
UIA'nın bu dönem açtığı yarışmanın konusu "Yaşasın Kentler" olarak dilimize çevrildi. İstanbul'dan da pek çok mimar ve öğrenci yarışmaya katıldılar. Bu yıl düzenlediğimiz Teknik Kongre'nin konusunu bu yarışmadan hareketle "Yaşanılır Kentler, Yaşanılır İstanbul" olarak belirledik. Etkinlikteki katkılar önümüzdeki dönemde değerlendirilecek, çalışmalara ışık tutacaktır şüphesiz. Kentimiz bilindiği gibi ciddi deprem tehdidi altında yaşamakta, İstanbul Deprem Master Planı'nın ne şekilde hayata geçirileceği tartışılmaktadır. Hükümetin ve yerel yönetimlerin alması gereken kararlar, atılması gereken adımlar vardır. Ancak bu plandan ayrı olarak bazı uygulamaların da acilen ihaleye çıkarıldığı görüyoruz, izliyoruz. Bu tartışmaların detayına girmeyeceğim, ancak şu kadarını belirtmek gerekiyor. Bu projelerde mimarlığa yer verilmemekte, sözü edilen yenilenmelerde mimar nerede devreye girecektir, bu projeler ne şekilde elde edilecektir, kimse bahsetmemektedir. Marmara depreminden sonra bölgede yaptırılan binlerce konutun projeleri birkaç büro tarafından çizilmiş, ne yarışma yoluyla proje elde edilmesine çalışılmış, ne de bölgede çalışan mimarlara bir öncelik tanınma yoluna gidilmiştir. Bu yapılarda sağlamlık -o da ne kadar sağlanabildiyse- tek kriter olarak ele alınmış, bölgesel yapı teknikleri, bina tipolojisi vb. asla gündeme gelmemiştir. Şimdi İstanbul'da binlerce yapının yenileneceğinden bahsediliyor. 50'nin üzerinde mahallenin yeniden planlanması, depremde yıkılması muhtemel yapıların, başka yeni imar bölgeleri yaratılarak boşaltılmasıyla elde edilecek alanların yeniden yapılandırılması söz konusu. Çeperlerde sıkça rastladığımız toplu konut alanlarına benzer bir yaklaşımla tüm kentin dolduğunu düşünmek bile gerçek bir karabasan. Kentsel iyileştirmenin gündemimize biraz geç girmesinin sıkıntıları belki de.
Değerli meslektaşlarım,
Gördüğünüz üzere değerlendirmeye çalıştığımız her konu ayrıntılı ve titiz bir yaklaşım, uzun süreli bir çalışma gerektiriyor. Birazdan Çalışma Raporumuzun sunumunu izleyeceksiniz. Bu rapordaki içindekiler bölümüne bakmanızı diliyorum. Bu listede 2 yıl boyunca Oda'nın gündeminde yer alan ve pek çoğu geçmiş dönemlerde de üzerinde çalışılmış konuları, 235 sıra başlık halinde göreceksiniz. Raporda kimisine az değinmişiz, kimisini ayrıntılı bir şekilde işlemişiz. Bazı şeylerin varlığı değil de yokluğu anlaşılır, eksikliği hissedilir denir, hava gibi. İşte bazı çalışmalarımız da bu kapsamda görülüyor olsa gerek ki, pek iltifata mazhar olmazlar. Çalışmaları yürüten arkadaşlarımız kendilerinin belirlediği gündemle gelirler, toplanırlar, işlerini yapar teslim ederler. Emeği geçenler, her bir kalemin ardında yatan günler ve aylar boyu süren çabayı anlayacaklardır. Yönetim Kurulu olarak biz de bu çabayı gösteren, bu dönem boyunca komite, komisyon ve çalışma gruplarında yer alan, Oda çalışmalarına katılan, burada yazılan herhangi bir sıranın oluşmasına katkıda bulunan herkese teşekkürlerimizi sunuyoruz. Şüphesiz, bu verimi derleyebilmemizin ardında büro personelinin yoğun ve özverili çalışmalarının payı bulunmaktadır. Özellikle sekreterlik yaptığım 4 yıl boyunca birlikte çalıştığımız, Oda'nın yükünü birlikte sırtladığımız bu değerli mesai arkadaşlarıma içten teşekkürlerimi sunuyorum. Onların birikimi Yönetim Kurulu üyeleri için bir şanstır, benim için de öyle olmuştur.
Her Genel Kurula dostlarımızdan bir kaçını daha sonsuzluğa uğurlamış olarak başlıyoruz. Bu toplantımızda da Engin Omacan'ın, Memik Yapıcı'nın, Müslüm Kaptan'ın, daha nicesinin heyecanının, coşkusunun eksikliğini, eminim sizler de hissedeceksiniz. Anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Hepimiz Oda'yla ilişkimizde kendimizden bir şeyler katıyor, bu ilişki sırasında Oda'dan da bir şeyler öğreniyor, ondan aldıklarımızla zenginleşiyoruz. Böylesi bir süreci birlikte yaşadığımız tüm arkadaşlarıma, birlikte yaşadıklarımızdan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

H. Bülend TUNA
Yönetim Kurulu Sekreteri
(24 Ocak 2004, İTÜ Taşkışla, 109)