1.9.2.3. Giresun - Düzce / Deprem Dava Dosyası İncelemesi
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi
Tarafından Oluşturulan İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu Raporudur:
Konu: TMMOB Mimarlar Odası Giresun Şubesi Yönetim Kurulu Sekreter üyesi Saadet ARDA, eşi İnşaat Mühendisi Mustafa ARDA ve incelenen konudaki inşaat Teknik Uygulama Sorumluluğu'nu üstlenen İnşaat Mühendisi İsmail KAYA'nın, 17 Ağustos 1999 depreminde yıkılan ve ölümle sonuçlanan bina nedeni ile açılan davada, şubemiz üyeleri bilirkişilerin verdikleri rapor nedeni ile Mimarlar Odası'na yaptıkları başvuruları ve Genel Merkez'in konunun incelenmesi için İstanbul Büyükkent Şubesi'ni görevlendirmesi.
Dosya üzerinde İnceleme:
Mimar Saadet ARDA ve eşi İnşaat Mühendisi Mustafa ARDA (Arda Teknik Hizmetler Ltd.Şti, veya Arda Mimarlık Mühendislik Ltd.Şti) Düzce-Cumayeri, Yenikaya Mah. 32. L. III D Pafta, 1 Parsel sayılı yerde, Başkan Gıda Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti'ne; Depo, Fabrika binası, Misafirhane, Laboratuar ve Yükleme yerinden oluşan bir proje yapmışlardır.
Bu proje esas itibariyle üç ana bölümden oluşmaktadır;
1- Fabrika Binası (üretim)
2- İdare Binası ve müştemilatı
3- Depo
Bu proje, bir yüklenici marifetiyle inşa edilmiş ve 17 Ağustos 1999 depreminde idari bina yıkılmış, depo ve fabrika hasar görmüş, yıkılan binada sekiz kişi ölmüştür.
Bunun üzerine olay yargıya intikal etmiş gerek kamu gerekse şahsi davalar sürmektedir. İncelenen belgelerden anlaşıldığı kadarıyla, mahkemenin kararına esas teşkil eden suç dağılımına ilişkin değerlendirmeyi yapan, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nce oluşturulan Bilirkişi heyeti Prof. Dr. Fevziye AKÖZ, Araştırma Görevlisi: Nihat KABAY, Araştırma Görevlisi: Özgür ÇAKIR'dan oluşmaktadır.
İnşaat Mühendisi Mustafa ARDA ve TUS (Teknik Uygulama Sorumlusu) İnşaat Mühendisi İsmail KAYA, Yanlış, eksik ve kusurlu rapor düzenledikleri savıyla üyemiz Prof. Dr. Fevziye AKÖZ hakkında Mimarlar Odası'na başvuruda bulunmuşlardır.
Mimar Saadet ARDA ise, genel olarak bilirkişilerin bu tür tutum ve davranışlarından dolayı meslektaşlarımızın mağdur olduğunu, bu nedenle Odamızca akademik bir çalışma yapılmasını talep etmektedir.
İlk başvuru Mimarlar Odası Genel Merkezi'ne yapılmış, konunun kişisel olduğu ve yargılaması süren bir konuda Oda'nın müdahil olmasının doğru olmayacağı doğrultusunda kendilerine yanıt verilmiştir.
İncelenen belge ve dosyalar:
1- Mustafa ARDA tarafından gönderilen dosya ve dilekçe
2- Saadet ARDA tarafından gönderilen dosya ve dilekçeleri,
3- İsmail KAYA'nın dilekçesi,
4- Yine Mustafa ARDA ve Saadet ARDA tarafından iddialarına mesnet teşkil etmesi amacıyla gönderilen proje, farklı olaylardaki örnek dava kararları, konuya ilişkin kitap, sempozyum bildirileri, genelge, kanun vb. fotokopiler.
Komisyonumuz dosyanın bütünü üzerinde yaptığı çalışma ve değerlendirmeler neticesinde, konuyla ilgili aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır:
- Mevcut dosya; belge, bilgi ve doküman açısından eksiktir. İnceleme, eksikliği belirtilen mevcut dosya üzerinden yapılmıştır. Dosyalardaki çeşitli içerik ve biçimdeki yazışmalarda tarih yoktur. Muhataba özel yazışmalardır.
- Belgelerin resmiyeti iddia sahiplerinin beyanıyla sınırlıdır. Bu anlamda yapılan çalışmada kurumlar arası resmi kanallardan edinilen bilgi ve belgeler kullanılmamıştır. Ayrıca konunun tarafı diğer tüm kişilerin sunabileceği bilgi ve belgeler ve savunmalar da böyle bir çalışma için gereklidir.
- Olay mahallinde bir değerlendirme yapılabilmesi olanağı yoktur. Yapılan değerlendirmeler o nedenle dosya içeriği belgeler üzerinden yapılmıştır; bir eksikliktir. Mahalde yapılan tetkikler tartışmalıdır; bizim de dosyada belge ve vb. kanıt olmaması nedenleri ile bunları bilmemiz mümkün değildir.
- Eldeki dosyada ifade edildiği gibi ek deliller ve tasdikli projeler kayıptır. Ayrıca tasdikli proje olmadığı, muvafakat verilmediği, ruhsatın irade dışı tanzim edildiği iddiaları da vardır.
- Deprem sonrası kamu adına Cumhuriyet Savcılığı marifeti ile yaptırılan tespit esnasında alınarak saklanılan beton numuneler de kayıptır. Ayrıca bu numuneler üzerinden yapılabilen veya yapılabilecek değerlendirmeler ile sağlıklı sonuçlar elde edilemeyeceği 17 Ağustos 1999 depreminden beri uzmanlarının ileri sürdüğü görüştür.
Dosyanın bütünü üzerinde detaylı ve kapsamlı bir çalışma yürütülmüş, dosyadaki dokümanlara dayalı olarak tüm süreçlerle ilgili komisyonumuzun genel bir kanaati oluşmuştur. Ancak konunun yargıda olması ve yukarıda sıralamaya çalıştığımız nedenlerle bu aşamada kati kanaat belirtmeyi uygun bulmamaktayız.
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından, dosya bütünü veya suçlanan kişilerle ilgili olarak yeterli yasal belge ve bilgi olması, yukarıda belirtilen eksikliklerin giderilmesi halinde soruşturma yapılması veya kati kanaat belirtilmesi ile ilgili olarak uzmanlardan oluşan bir heyet aracılığıyla bir çalışma yapılabilir.
Ancak incelenen dosyaların içeriği; yapı üretim sürecimizin ve aktörlerinin rolleri, sorumlulukları bu konudaki hukukumuzun yetersizliği, özelde mimarlığın ve mimarın rolü ve bu rollere ilişkin özel geçerli hukukun belirsizliği gibi konuların sergilenmesi açısından iyi bir örnektir.
Ayrıca bilirkişilik kurumunun işleyişindeki olumsuzlukları, idarelerin yetersizliği ve hukuka uymayan davranışlarının bir kez daha ortaya konması, yargı sisteminin işleyişindeki yetersizlik ve sistemin sağlıklı çalışamamasının nedenleri ve cevabı bu dosyalarda mevcuttur.
17 Ağustos 1999 depremi öncesinde ve sonrasında oluşan depremlerde veya gelecekte oluşacak depremlerde yapı üretim sürecindeki belirsizlikler, sorumlulukların net tanımlanmaması vb. birçok neden adaletin gerçekleşmesinin de önündeki büyük engeldir. Özelde de bu belirsizlikten mimar meslektaşlarımızın mağduriyeti de söz konusudur.
Depremler sonrasında, konuya ilişkin çalışmalar yapan Cumhuriyet Savcılıkları, yerel yönetimler, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, meslek odaları, bilirkişiler ve yargı kanaat oluştururken kullandıkları kriterler ve ölçütler birbirinden çok farklı olmuştur.
Yönetim Kurulumuz tarafından oluşturulan komisyon, bu örnekten hareketle yapılabilecek düzeltme ve düzenlemelere girişim ve çalışmalara fikir verebilmek amacıyla dosyayı incelemiş, ek bir rapor tanzim etmiştir. Yargılama sürecine ilişkin bir sonuç elde etmeyi amaçlamamıştır. Yargılama ve karar için ayrı bir çalışma yapılmalıdır.
EK RAPOR :
Belediye, Yerel Yönetim Açısından:
İddialara, beyanlara ve dosyadaki belgelere göre Belediye;
1- Yeterli ve gerekli kadrolara sahip değil, projenin ruhsat aşamasında Belediye Başkanı, idari işler müdürü (mesleği ve tahsili belli değil) geçici görevli (açılımı yok) harita mühendisi ……….. ruhsat veriyorlar. Harita mühendisi geçici işçi statüsünde ancak kamusal denetim yetkisinde devlet memuru unvanına sahip kişiler.
2- Harita Mühendisi ………….... Belediye'deki tek teknik adam bir süre sonra istifa ediyor ya da ayrılıyor. Belediye'de imar ve fen işlerinden sorumlu kimse kalmıyor. Yetki Başkan ve İdari İşler Müdürü tarafından kullanılıyor. Harita mühendisinin görevlendirilmesi 6235 sayılı TMMOB Kanunu'na ve 3194 sayılı İmar Kanunu'na aykırı.
3- Yapının iskânı Belediye Başkanı ve İdari İşler Müdürü tarafından veriliyor. Teknik kadrosu olmayan bir belediye. Yapı Denetim Kanunu değişikliği tasarısına yönelik yapmış olduğumuz tespitte de yer alan bu konu bu olayda somutlaşmış durumdadır.
4- Yapı üretimi süresince teknik eleman bulunmadığından kamusal denetim gerçekleştirilemiyor. (Müfettiş raporuyla sabit)
5- Yapı, ruhsat alınma tarihinden çok önce yapılmaya başlanıyor ve belirli bir aşamasına kadar ruhsatsız devam ediyor. Ruhsatsız kaçak yapıya izin veriliyor.
6- Proje harici işler yapılıyor kamusal denetim yapılamadığı için müdahale edilmiyor,
a) Meslek adamı yok,
b) Göz yumuluyor,
c) Meslekten anlamadığı için müdahale etmiyor, vb.
7- Yapının Fenni sorumlusu askere gidiyor, istifa etmiyor. Ama kamu adına Belediye'nin yapıyı mühürlemesi gerekiyor, gereği yapılmamıştır. Sicil sistemi çalışmıyor.
8- Teknik Uygulama Sorumlusu sorumluluğuna uygun davranış göstermemiştir.
9- Ruhsata esas vb., arşivde bulunması gereken evraklar ve projeler kayıp. Mahkemeye ibraz edilemiyor.
10- Mahkemeye ibraz edilen projelerde imzalar yok.
11- Ruhsat ve iskân belgesinde proje müelliflerinin imzası yok.
12- Deprem sonrasında herhangi bir tespit yapılmamış veya yaptırılmamış.
13- Yapı kompleksi içerisinde prefabrik olarak ruhsatlı ya da müellifin ruhsatsız projesinde bulunmayan bir bölümün statik sorumlusu yok. Bu sorumluluk diğer bölümlerin proje sorumlusuna resen yüklenmiş.
Yukarıda da belirtildiği üzere tespitler iddia ve beyanlar üzerinden yapılmıştır. Ancak Belediye Başkanı ve İdari İşler Müdürü bu davada tüm sorumluluklarına rağmen aklanmışlar ve ceza almamışlardır.
Konunun idare hukuku ve meslek hukuku, yerel yönetimler yasası, kamu yönetimleri yasası açısından çok iyi irdelenmesi ve çıkacak sonuçların öneri olarak geliştirilmesi gerekmektedir.
Belediye Çalışanları Açısından:
Dosyadan anlaşıldığına göre, harita mühendisi ………., Belediye'nin İmar ve Fen İşlerinden sorumlu olarak görevlendirilmiştir. Hukuki durumu nedir? Sözleşmeli personel mi? Böyle bir kadronun istihdamının sorumluluklar açısından durumu nedir? Yasa yönünden ya da sözleşme açısından bunlar belirli mi? Harita mühendisi olarak uzmanlığı olmayan konularda yasal yönden ya da kişisel olarak, etik olarak sorumlulukları nelerdir? Ne yapması gerekmektedir? Bu konu aslında tüm belediyelerde karşılaştığımız bir konudur. TMMOB, bu konunun üzerine gitmeli konuyu tüm boyutları ile ilgili kurum ve kuruluşlara taşımalıdır.
İdari işler personeli yetkili uzman personel olmadığı için ruhsat, iskân, yapı denetimi gibi konularda yetki kullanıyor, imza koyuyor. Uzmanlığı olmayan konularda karar veriyor. İdare hukuku, meslek hukuku, yerel yönetimler yasası, kamu yönetimi yasası açısından incelenip irdelenip sonuçlarının öneri olarak geliştirilmesi gerekir.
Bu uygulamalar ülke genelinde yaygın olarak yapılmaktadır.
Proje Müellifleri Açısından:
İddialara, beyanlara ve dosyadaki belgelere dayalı olarak:
1- Bir proje hizmeti üretilmiş. Proje orijinali ya da ozaliti imzasız olarak işi yaptırana teslim edilmiş.
2- Proje Giresun'da üretilmiş, uygulama Düzce-Cumayeri'nde yapılmış.
3- Anlaşılan, belki bu mesafe nedeniyle, projenin uygulanıp uygulanmadığı takip edilememiş, ya da işverenin bu projelere dayalı olarak idarenin de imar hukukunun gereğini yerine getirmemesi sonucu ruhsat sürecinden proje müellifinin süreçten bilgisi olmadığı anlaşılmaktadır. Proje müellifi mimarın imzasız proje teslimi konusu etik olarak sorgulanmalıdır. Ayrıca belediye imzasız ve tanıtma belgesi ya da sicil durum belgesi olmayan yani o belediyede kayıt yenilemesi yapmayan mimarın projesine nasıl ruhsat belgesi verdiği sorgulanmalıdır. Tüm bunlara rağmen nasıl aklandıkları da ayrıca değerlendirilmelidir.
4- Şayet idarenin hukuksuz davranışından dolayı bir habersizlik söz konusu ise davanın içeriğine hiç girilmeden yapılan hukuksuzluk mesnet teşkil edilerek davadan aklanılabilirdi.
5- Oysa yazılı beyanlardan da anlaşılacağı üzere işin bu yanı hafif savunmalarla geçiştirilirken esas olarak teknik ve yasa, tüzük, yönetmelik açısından derin bir savunma yapılmaktadır.
6- Bu durumda süreçlerde bazı eksik, yanlış, hukuka uygun olmayan kendileri dışında hususlar olsa bile bir şekilde kendilerinin de süreç içinde bulunduğu anlaşılıyor.
7- Ancak Fenni mesuliyeti baskın bir teknik adamın üstlenmesine karşın MUS - Mesleki uygulama sorumluluğu'nun yerine getirilmediği anlaşılıyor. (Mimari+Statik-BA),
8- Şayet yapı üretim süreci takip edilseydi; projelere aykırı ve dışındaki imalatlara ya da teknik yönden sakıncalı işlere müdahale edilebilirdi.
9- MUS ve etik sorumluluklar açısından bir olumsuzluk söz konusudur.
10- İşverenle yapılan projenin tanımının yapıldığı ve karşılıklı sorumlulukları belirleyen bir sözleşme yapılmamış.
11- TUS, konuyla ilgili tüm bilirkişileri bilgisizlik, yetersizlik ve etik açıdan suçluyor. Ayrıca bilirkişilerin kişisel durumlarına ilişkin maksadı aşan özel bazı değerlendirmeler var. Başka dosya ve ilişkiler sergileniyor. TUS'un bu dosya özelinde teknik tartışma çizgisinde kalması daha doğru idi. Bu tür değerlendirmeler belgelendirilemez ise etik açıdan ve hukuki açıdan sonuçlar doğurur.
12- Proje üretim sürecinde zemin etüdü ve bunun sonunda zemin ıslahı vb. gibi ek projeler üretilmemiş. Yapı üretim sürecinde de bu tür veriler bulunmadığından bilimsel projeler yerine ekonomik çözümler uygulanmış. Örnekte bitki toprağı kaldırılarak ıslah yapılmadan uygulama yapıldığı, zemin emniyet gerilmesinin yanlış alındığı tespiti var.
(TUS) Teknik Uygulama Sorumluluğu veya Fenni Mesuliyet Açısından:
İddialara, beyanlara ve dosyadaki evraklara dayanarak:
1. Fenni mesul, ifadesine göre, inşaatın ruhsat alınmadan önceki kaçak sürecinde işe giriyor. Ancak yine ifadesine göre teknik işlerle ilgilenmiyor, idari işlerde çalışıyor. Ruhsat aşamasında mecburen (!) fenni mesuliyeti üstlendiğini ifade ediyor.
2. İnşaat devam ederken askere gidiyor.
3. Fenni mesuliyet sorumluluğundan istifa etmiyor.
4. Kendisinin sorumluluğunun TUS alış süreciyle askere gidiş sürecindeki imalatlarla sınırlı olduğunu ifade ediyor.
5. Etik olarak, hukuk olarak, teknik olarak, her şeyden önce mühendis olarak kabul edilemez. Sorumluluk almak, mevcut projelerin ve eklerinin de incelenerek uygun olup olmadığından başlayan uygulamanın, sonuna kadar giden süreçtir. Burada, yapılmış bir imalatın da kabulü ve onaylanması anlamında, bir sürece bilerek ve iradi olarak girilmiştir.
İşveren Açısından:
İddialara, beyanlara ve dosyadaki evraklara dayanarak:
1. Mühendis ve Mimarlara proje yaptırıyor.
2. Onların rıza ve muvafakati olmadan ruhsat alıyor.
3. İddiaya göre yasalara aykırı olarak Belediye yetkilileri ile işbirliği yapıyor.
4. Uygulamaya kaçak olarak başlıyor.
5. Projeye aykırı düzenlemeler ve ilave uygulamalar için talepte bulunarak irade koyuyor ve proje dışı imalatlarında sorumluluğunu haddi olmayarak alıyor.
6. Yapı üretim sürecinden anlamıyor, mesleki iştigal konusu çok farklı, ancak; kendisini yetkin kabul edip seçimler ve sözleşmeler yapıyor. Müşavirlik hizmeti almıyor, kontrol teşkilatı kurmuyor. Kontrole baz teşkil edecek teknik şartname, mahal listesi, yeterli proje ve detayların olması gerektiğini bilmiyor. En azından sürecin içindeki müellif, TUS gibi mimar ve mühendislerin uygulamayı kontrol etmesini arzu ve talep etmiyor. Kişisel menfaatinin de bu süreçten geçtiğinin bilincinde değil. Yapı üretim sürecinin baş aktörlerinden birisi de işverendir. İşverenin bu süreçteki yeri, yetki ve sorumlulukları yeniden tanımlanmalıdır.
Müteahhitlik Açısından:
İddialara, beyanlara ve dosyadaki evraklara dayanarak:
1. Yetersiz ve eksik projelerle kaçak olarak işe başlıyorlar.
2. Projeleri ve eklerini, teknik şartname mahal listesi, detay, zemin raporu aramıyor ve bu bağlamda da eldeki mevcut projeyi irdeleyip inceleniyor. (Ortaklardan biri de inşaat mühendisidir)
3. Proje harici uygulamalar ve ilavelere itirazda bulunmuyor. İşverenin her türlü talebini itirazsız kabul ederek uyguluyor.
4. Bu değişiklikleri yaparken işvereni uyarmadığı gibi, kendisi de müelliflere sormayı gerekli bulmuyor.
5. Kullanılan beton cinsi projelere uymuyor, ancak kullanılıyor.
6. Anlaşıldığı kadarıyla piyasa profesyonelleri olmalarına karşın hukukun emrettiği hükümleri görmezden geliyorlar.
7. Belediyenin işlevsizliğinden ve görevini yapmamasından dolayı bir kaygıları oluşmuyor.
8. Zemine ilişkin sorgulama ve araştırma yapmadıkları gibi, sadece bitki toprağını kaldırarak, sağlam zemini bulmadan ve zemin ıslahı yapmadan temel uygulaması yapıyorlar.
9. Ayrıca bilirkişi raporlarında uygulama hatalarından bahsediliyor. Müteahhitlik sisteminin zafiyetleri ve olması gereken müteahhitlik düzeninin yetki ve sorumlulukları da tanımlanarak yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Müteahhitler etik, hukuk ve teknik olarak sorumludurlar.
Bilirkişiler Açısından:
İddialara, beyanlara ve dosyadaki evraklara dayanarak:
1. Kendilerinden istenilen raporların sorumluluğuna, gereğinde hürriyetlerin kısıtlanmasına kadar gidebilecek bir sürecin hassasiyetine uygun davranmadıkları kanaatine varılmıştır.
2. Yıkılan bina molozundan alınan numuneler üzerinden test yapılmış ve bunun sonucunda karar verilmiştir.
3. Beton mukavemetini ölçmek için kullanılan Schmidt çekici teknik ve hukuki olarak kabul görmeyen sonuçlar elde edilen bir ön araştırma biçimidir, oysa bilirkişiler bu yöntemi kullanmışlardır.
4. Zemin durumunun tespit edilmesi, projelerin mukayese edilebilmesi ve uygulanmasının koşullarının belirlenmesi için farklı disiplinlerden deney, sonuç raporu ve proje elde edilmesi gerekmektedir. Dosyada bilirkişilerin böyle bir talebine veya elde edilmiş bir rapora rastlanmamış, ancak hüküm verilmiştir.
5. Yine demir donatıya ait bazı ekipmanlar kullanılarak veya laboratuar ortamında yapılan deneyler vardır, bunların sonuçlarının projenin uygulaması ile mukayese edilerek bazı yargılara varılması bilimsel bir gerçekliktir. Ancak yine bilirkişilerin bu yöntemi kullandıklarına yahut da yargıdan talep ettiklerine ilişkin bir belgeye rastlamamış, ancak hüküm verilmiştir.
6. İddialara göre projeler yetersiz, eksik, onaysız ve ilaveler yapılmış, uygulama ise farklıdır. Bilirkişi raporlarında bu hususlara değinilmemiştir.
7. Davaya konu olan yapı 1975 yılı yönetmeliği şartlarına uygun olarak projelendirilmiş, ancak bilirkişiler raporlarını 1998 tarihli yönetmelik koşullarına uygun olup olmadığı kriterlerine dayanarak vermişlerdir. Bu değerlendirme biçimi dava dosyasından anlaşıldığı kadarıyla bilirkişilerce yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. Ayrıca 1975 ve öncesi yönetmeliklerin hukuki sorumluluğu tamamen teknik elemanlara verilemez.
8. Raporun girişinde özetlenmeye çalışılan, Belediye'nin sorumluluklarının yok sayılması sonuçta bir suç isnat edilmemesi, bilirkişilerin ciddi bir eksikliğidir. Oysa bu konudaki hukukun bilirkişilerce bilinmesi gerekmektedir.
9. Dosya içeriğinde bulunan örnek konularda farklı bilirkişilerin değerlendirmeleri taban tabana zıt yaklaşımlar göstermektedir. Farklı yorumlar ve değerlendirmelerle, ya hiçbir paydaşı suçlamamakta, konunun sorumluluğunu yüksek şiddetteki depreme ve yürürlükteki yönetmeliklere bağlamakta, ya da kendi yorumuna dayanarak bir veya birkaç paydaşı suçlamaktadır. Bu durum ya bir genel bilgi eksikliğini, yeterli bir araştırma ve belgeleme yapılmamasını, ya o deprem nedeniyle oluşan duygusal süreçleri ya da nesnel olmayan sübjektif değerlendirmeleri vb. içermektedir.
10. Deprem nedeniyle bina yıkılmış, yıkılan binaya yasa gereği Cumhuriyet Savcılığınca gidilerek tespit yapılmıştır. Yanlış da olsa numuneler alınmış ve görülenler raporla tespit edilmiştir. Yargılama süreci içerisinde çeşitli mahkemelerce tayin edilen bilirkişilerin olay mahallini incelemesi olanağı yoktur. Ancak belirli değerlendirmeler yine de yapılabilir. (Zemin araştırması gibi) Bu nedenle sonraki bilirkişiler ve özellikle hükme mesnet teşkil eden bilirkişi raporu tamamen dosya üzerinden tanzim edilmiş ve daha önceki raporlardaki bilgilere itibar edilmiş görülmektedir.
11. Özellikle hükme mesnet teşkil eden Bilirkişi Heyeti'nin yukarıda anlatılmış olan ve yerine getirilmemiş sorumluluklar karşısında; mimari proje müellifine suç isnadı ise mesnetsiz ve yanlıştır. Bilirkişilerin proje ve yapı üretim hizmetlerinin hangi uzmanlarca ve hangi hukuksal sorumlulukla yapılacağını bilmeleri gerekirdi. Yargının bilgilenme eksikliği olabilir, ihtisas ayrımını bilemeyebilir. Yargı bu konuda kararını verirken mevcut düzenden dolayı sağlıklı davranamayabilir. Ancak bu hususlarda çabuk hüküm vermek yerine yargı bilgilendirilerek uyarılabilir, daha sağlıklı sonuçların çıkması sağlanabilirdi.
12. Adalet Bakanı tarafından da bilindiği üzere bilirkişilik müessesesi açmazdadır. Binlerce sorunu bünyesinde barındırmaktadır. Sistemin süratle yeniden ele alınarak yapılandırılması kaçınılmazdır. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi olarak Adalet Bakanlığı'na sunmuş olduğumuz bilirkişilik kurumuna ilişkin endişelerimiz, yukarıdaki tespitlerimizle desteklenmektedir.
Hukuk, Yargı ve Yürütme Erki Açısından Sorgulanması:
1. Bütün bu olup bitenin büyük bir bölümünün ne, nerede, nasıl, ne şekilde yapılacağı, eksikliklerine rağmen mevcut hukuk düzenimiz içinde tanımı ve karşılığı bulunmaktadır.
2. Belediye sistemi, organları, yetkilendirmesi, kadroları ve uzmanlık gerektiren konulardaki kadroları, imar uygulama prosedürleri tanımlıdır. Ama örnekte olduğu gibi uygulanmamakta ve de en önemlisi, denetlenmez, denetlense de gereği yapılmaz durumdadır. Uygulama ise istisnalar dahil tamamen şu veya bu nedenle hukuk dışıdır.
3. Yapı üretim sürecinin aktörlerinin yapı üretim sürecindeki rolleri (yetkileri) sorumluluk alanları hukuken tanımlanmasına rağmen eksiktir. Bu bağlamda mimar ve mühendislerin de yetki ve sorumlulukları gelişen ihtiyaçlara göre yeniden tanımlanmalıdır.
4. Yargı ihtisaslaşmadığı için, konuya göre bilirkişilerin nasıl seçileceği, gelen raporlar hakkında nasıl yorum yapılacağı konularında zafiyet içerisindedir. Doğaldır ki genel hukuk formasyonuna sahip bir hakimin, bu genişlikteki bir alanda, derinlikli bir birikime sahip olması düşünülemez. O nedenle hakimler çoğunlukla bilirkişi raporlarına itibar ederek hüküm vermektedirler. Buradaki zafiyetin giderilmesi için bilirkişilik seçimine ilişkin yardımcı kurumlaşma gerekmektedir. Değerlendirme için ise yargının ihtisaslaşması yani ihtisas mahkemelerinin kurulması gerekmektedir.
5. Bu nedenle mevcut uygulamada bilirkişilerin sorumlulukları büyüktür, meslek odaları açısından da yapı üretim sürecinin yetki ve sorumluluklarıyla yeniden tanımlanması ve hukuka bağlanması sorumluluğu acil olarak durmaktadır.
6. Aynı hukuk koşullarına bağlı olmasına rağmen deprem nedeniyle yargı yukarıda açıklanmaya çalışılan nedenlerle farklı hükümler vermiş bir çok meslektaşımızın da mağduriyetine neden olmuşlardır. Eldeki örnekler, meslektaşların durumu bunu göstermektedir. İnsanların maddi, manevi ve hatta hürriyetlerinin kısıtlanmasına neden olabilecek böyle yargılama süreçleri son derece sakıncalıdır. Bu durumun önüne geçebilmek için gerek yargının gerekse meslek odalarının durumdan vazife çıkararak mevcut durumun tanımının yapılması örnek dosyalar incelenerek belirli içtihatların oluşturulması, depremselliği % 95'lerde olan bir ülkede gelecek için önemlidir.
Genel Tespit ve Değerlendirmeler:
1- 17 Ağustos 1999 Adapazarı ve 12 Kasım 1999 Düzce, Adana ve Erzincan vb. gibi merkezli depremler sonrasında kamu adına yapılan hasar tespitlerinde (Cumhuriyet Savcılıkları, Yerel Yönetimler, Bayındırlık bakanlığı ve Meslek Odalarınca ) kullanılan değerlendirme kriterleri ve hasar derecelerine ilişkin ölçütler birbirinden çok farklı olup, dolayısıyla sonuçları da farklılaşmıştır. Vatandaşlarca bu sonuçlara yapılan itirazlar neticesinde oluşturulan bilirkişi heyetlerinin değerlendirmeleri de çoğunlukla bunlardan farklı olmuştur. Dolayısıyla adaletin ne kadar gerçekleştiği ise tartışmalıdır.
2- Depremler sonrasında gerek kamu, gerekse özel ve tüzel kişilerin açtığı çeşitli davalarda kullanılan ölçüt ve değerlendirme kriterleri net olarak tanımlanmadığından, ya da bilirkişi ve yargıçların objektif ve nesnel kriterlere dayanmadan yaptıkları değerlendirme ve hükümler sağlıklı sonuçların oluşmasına engel oluşturmuştur. Kişiler, kurumlar maddi-manevi ve telafisi mümkün olmayan sonuçlarla karşılaşmışlardır.
3- Değerlendirme ve yargının oluşmasının en önemli unsuru, bu kapsamda bilirkişilerdir. Konunun yargı faslında da değindiğimiz üzere uzmanlık ve deneyim gerektiren konularda yargıcın bilirkişi raporlarına dayanarak karar vermesi kaçınılmazdır. Raporun bilirkişilik başlığı altında ifade edilen şekilde bir düzene kavuşturulması gerekmektedir.
4- Yapı üretim ve kullanım süreci bilimsel kriterlere bağlı olarak yetki ve sorumluluklarıyla tanımlanmalı, hukuka kavuşturulmalıdır. Genelde afetler, özelde ise depremler sonrasında bu hususlarda net ve uygulanabilir bir hukuk düzeninin yaratılması ise kaçınılmazdır.
5- Bu dosya özelinde, üretilen mimari proje nedeniyle, proje müellifi yargılama neticesinde kusurlu görülmüştür. Yine dosya özelinde bizce bu değerlendirme doğru değildir. Yukarıdaki süreçlerle birlikte mimarın, mimarlığın rolü açık ve net biçimde kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde tanımlanmalıdır. Meslek odasının bu konuda bir çalışmayı gerçekleştirmesi ve kamuoyuna mal etmesi gerekmektedir.
6- Depremler karşısında yapıların davranışlarını; 1-Proje, 2-Yapım, 3-Kullanım, süreçlerindeki durumları, net olarak tanımlanmalıdır. Özellikle deprem sonrası Yargıtay'ın, dava açmada kullanım sürecini değerlendirmeye almayan içtihat kararı bizce uygun değildir. Yeni bir içtihat oluşturulmalıdır.
7- Türkiye'nin coğrafi olarak deprem derecelenmesi yıllar içerisinde değişmiştir. Aynı şekilde proje ve uygulamaya esas teşkil eden yönetmelikler, malzeme norm ve standartları da değişmiştir. Çeşitli dönemlerde değişen durum ve şartlara göre üretilen projelerin ve o projelere göre üretilen yapıların değerlendirme esaslarının genel içtihatlarının oluşması gerekmektedir.
8- Yapı üretiminde kullanılan malzemelere ilişkin norm, standart ve yaptırımlar mutlak hayata geçirilmeli. Geçmişe ilişkin değerlendirmelerde bu husustaki sorumluluk da göz önüne alınmalıdır. (Denetim / Kamu, üretici, kullanıcı sorumlulukları)
9- Geçmişin değerlendirilmesinde TUS veya Fenni mesuliyetle uzmanlık konusunun göz önüne alınması gerekmektedir.
Şöyle ki; geçmişte Teknik Uygulama Sorumluluğu mimar veya inşaat mühendisi tarafından alınır, yapının bütününden sorumlu olurlardı. Daha sonra 4'lü ve 5'li TUS konusu ortaya çıktı, Odamızın yıllardır açmış olduğu ve kazandığı onlarca dava vardır. Ayrıca tüm kazanılmış olan bu davalara rağmen Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nın bir TUS'u esas alan ruhsat genelgesine İzmir Şubemizin 1993 yılında açmış olduğu ve kazandığı dava bulunmaktadır, ancak halihazırda uygulanmadığını bu dosya örneğinde olduğu gibi vahim sonuçları ile görüyoruz. Bu tür yargılamalar için sürecin tanımlanmasından bağımsız olarak, konuya ilişkin uzmanlıkları esas alan içtihatlar oluşturulmalı ve kamuoyuna mal edilmelidir.
10- Yapı üretim süreci, planlama, projelendirme, üretim ve kullanım süreçleri itibarıyla karmaşık ve çoklu girdileri olan bir süreçtir. Bu husus ülkemizdeki uygulamaları itibarı ile belirsizlik ve tanımsızlıklarla dolu bir süreçtir. Ve konuyla ilgili büyük bir kesimin şikâyetlerine neden olmakta, sonuçları itibarıyla da maddi manevi kayıplara neden olmaktadır. Sürecin en önemli aktörlerinden olan mimarlar da bu süreçten mağdur olmaktadırlar. Bu dosya özelinde tespit edilebilen Odamızın da yıllardır söylediği bir sürü olumsuz hususun tekrar gözden geçirilmesi olanağı doğmuştur. Özellikle meslektaşlarımızın mağduriyetine neden olan ve olabilecek yargı kararlarının objektif nesnel ve bilimsel kriterlere dayandırılmasını temin etmek. Yargının ve bilirkişilerin farklılaşan yorumu ve hükümlerine mani olmak için makro ölçekli öncelikle Oda içinde daha sonra hukuk alanında düzenleme çalışmaları yapılmalıdır.